Table of Contents Table of Contents
Previous Page  56 / 285 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 56 / 285 Next Page
Page Background

55

Adnan Menderes’in

günlüğünden, hayalindeki

Türkiye

18 Nisan 1948

Genellikle sabahları parti merkezine uğruyor, teşkilattan gelen ya-

zıları okuyorum, gerekli cevapları hazırlıyorum ve halkın istek ve

şikâyetlerini yansıtan mektupları değerlendirip tasnif ediyorum. Bun-

lar arasında neler yok ki? Acı, ıstırap, haksızlık, şiddet ve en önemlisi

de, fakirlik. Köylü, kelimenin tam anlamıyla korkunç bir iktisadi buh-

ran içindeydi.

Ayağında giyecek ayakkabısı yoktu, çarık denilen kaba deriden yapıl-

mış terliğe benzer bir şey kullanıyordu. Su yoktu, elektrik hiç yoktu.

Okul, sağlık ocağı yoktu. Verem ve sıtma, ölüm nedenlerinin başında

geliyordu. Hele verem! Halk bu amansız hastalığa “ince hastalık” adını

takmıştı. Veremin baş belası olması yetersiz beslenmeden değil; açlık-

tandı. Şehirlerde de durum köylerden farklı değildi. Öğrencilerin çoğu

uyuz oluyorlar, ilaçsızlık ve bakımsızlıktan bütün parmakları yara be-

re içinde kalıyordu.

Eğer mevcut imkânlar, akıllı ve radikal tedbirlerle desteklenip kanalize

edilse, işsizlik azalacak, kısa süre içinde ülke kalkınacak, halkın yüzü

gülecek ve işler yoluna girecekti. Bunun için neler yapmak gerekliydi?

İşte zihnimi hep meşgul eden konular bunlar. Ağır işleyen ve zarar

eden kötü bir devletçilik anlayışı yerine, özel teşebbüse de gereken

alanlarda yer açan; atılımcı, dinamik ve serbest rekabetin uygulandı-

ğı bir ortam, ülke ekonomisini ferahlatmaz mıydı? Hele üreticiye ucuz

kredi imkânları sağlanarak, tarıma elverişli topraklarda traktörler

çalışsa, gübre, tohum ve ilaçlama ile verimlilik kat kat artsa, köylünün

yüzü gülmez miydi? Köyleri ilçelere; ilçeleri şehirlere; şehirleri büyük

kentlere bağlayan yollar yapılsa, çiftçi ürettiğini çabuk ve kolaylıkla

pazarlasa, ülke zenginlese, aileler mutlu, çocuklar şen şakrak olsa…

Sulama kanalları yapılsa, dev barajlar inşa edilse, elektrik santralleri

her yere ışık saçsa… Büyük limanlar, havaalanları, üniversiteler, has-

taneler, peş peşe faaliyete geçse… Fabrika bacalarından tüten duman-

lar zenginliğin, bereketin ve refahın müjdecisi olsa…

Bütün bunların bir rüya değil, elle tutulur, gözle görülür somut yatı-

rımlar olacağına yürekten inanıyorum.

Ama bütün bu düşündüklerim, tek parti-tek şef zihniyetinin köhne, çe-

limsiz ve sevimsiz bir enkaz haline dönüşmüş temelleri üzerine otura-

bilir miydi?

Hiç sanmıyorum!

8

ürkiye’nin Batı dünyasıyla,

özellikle de ABD ile yakınlaş-

ma süreci içine girdiği 1950’li

yılların lideri Adnan Menderes,

izlediği politikalar ve tartışmalı

siyasi-ekonomik uygulamalarıyla

Türkiye’de olduğu gibi yurt-

dışında da gözlerin kendisine

çevrilmesine yol açmış ve ünlü

Time

dergisinin 3 Şubat 1958

tarihli kapağına konu olmuştu.

Menderes’in dış siyasetinin

en önemli hedefi, II. Dünya

Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan

iki kutuplu dünya düzeni içinde

Türkiye’yi Batı blokunun bir par-

çası haline getirmekti. Menderes,

Türkiye’nin Sovyetler Birliği

tehdidine karşı ancak bu şekilde

ayakta kalabileceğini savunuyordu.

Ona göre modern savunma araç-

larından yoksun olan Türkiye’nin

en önemli savunma güvencesi,

1949 yılında kurulan NATO’ya

üye olmaktı. Nitekim Menderes

hükümeti bu doğrultuda sabırlı

bir siyaset izleyecek ve Kore’ye

asker göndermek pahasına

1952’de Türkiye’nin NATO’ya

üye olmasını sağlayacaktı.

T