Table of Contents Table of Contents
Previous Page  61 / 285 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 61 / 285 Next Page
Page Background

60

Türkiye ile ABD arasında yardım anlaşma-

sının imzalandığı 1947 yılından sonra yo-

ğunluk kazanan altyapı yatırımlarının ba-

şında, ülkenin her köşesini birbirine bağ-

lamayı amaçlayan karayolları geliyordu.

Hükümetin amacı, 9 yıl içinde 24.000 ki-

lometrelik karayolu yapmaktı. Bunun için

hummalı bir çalışmaya girişilmişti. 1950

yılında kurulan Karayolları Genel Mü-

dürlüğü, her sene gazetecilere yeni açılan

güzergâhlar üzerinde bir gezi düzenliyor,

yapılan çalışmaları yerinde gösteriyordu.

İşte, 1950 yılında Fethi Pirinççioğlu’nun

Cumhuriyet

gazetesinde yayımlanan gezi

notları ve Türkiye’deki imar seferberliği-

nin “adsız kahramanları” olarak gösterilen

mühendislere ilişkin bazı ilginç notlar:

Bugün, Türkiye’miz, her sahada bir kal-

kınma hamlesi yapmağa çalıştığı bir

devirdedir. Bunun en güzel bir misalini,

Bayındırlık Bakanlığı’nın karayollarının

inkişafı için gösterdiği gayrette müşahe-

de ediyoruz. Asırlarca ihmal edilen ve bu

yüzden medeniyetten bihaber yaşayan

Anadolu’nun bozkırlarını katetmek, sarp

yamaçlarını tırmanmak, kuş uçmaz ker-

van geçmez vadilerini fethetmek için yol

davasının hallini üzerine alan Karayolla-

rı Genel Müdürlüğü, bu işin bütün mesu-

liyetini cumhuriyet neslinin genç mühen-

dislerinin omuzlarına yüklemiştir.

Karayollarını görmek üzere katettiğimiz

1450 kilometrelik seyahatte bu memleket

çocuklarının nasıl çalıştıklarını yakından

müşahede etmek fırsatını bulduk. Yüksek

tahsilini henüz bitirmiş, Amerika’da stajı-

nı yapmış olan yüzlerce mühendisin tabi-

atla mücadelesini iftiharla seyrettik. Bir-

çok mahrumiyetler altında, Anadolu’nun

iki bin metre yüksek bir tepesindeki kü-

çücük bir şantiye binasında ne şartlar

içinde yaşadıklarını yakinen gördük.

Karanlıkdere’de çadırlardan kurulan bir

kampta onların arasında bir gece geçir-

dik. Yağan yağmura rağmen bütün gece

gözlerini kırpmadan vazifelerini nasıl

yaptıklarına şahit olduk.

...

Halen Erkenek Boğazı’nda yolun kısaltıl-

ması için 320 metrelik bir karayolu tüneli

açılıyor. Böyle bir tünel, Türkiye karayol-

ları şebekesinde ilk defa açılmaktadır. Bu

mıntıkadaki tünel ve beş kilometrelik yol,

bir müteahhide verilmiş. Müteahhidin ya-

nında çalışan sarışın genç mühendis Fadıl

Sabuncuoğlu hayatını anlatıyor:

“İstanbul Amerikan Koleji’nin mühen-

dis kısmından mezun olduktan sonra,

Amerika’nın Michigan Üniversitesi’nde

yüksek derecemi yaptım. Dört aydan beri

de burada çalışıyorum. Karım ve çocu-

ğum İstanbul’da. Kendilerini 15 gün için

buraya getirttim; ama daha fazla kalma-

larına imkân göremedim.”

Gene mühendise boş vakitlerini nasıl ge-

çirdiğini sordum. Gülerek cevap verdi:

“Boş saat mi? Burada yalnız çalışmak,

yalnız vatana hizmet var. Sabah 6:30’da

işbaşı ve gecenin geç saatlerine kadar bil-

fiil çalışma.”

Amerika’dan döner dönmez bu kadar ağır

bir işi niçin tercih ettiği sualime cevaben

şöyle dedi: “Bu işte muvaffak olmam bana

ileride yardım edecek. Sıkıntı çekiyoruz,

fakat bu sıkıntı ve müşkülat ilerideki ba-

şarılarımız olacaktır.”

Bu genç arkadaşın şantiyedeki odasını

gezerken gözlerimiz hayretten donakaldı.

Bataryalı büyük radyo, yanı başında kü-

çük bir kütüphane, naylondan bir gard-

rop, duvarda av tüfekleriyle bir iki güzel

tablo, ufak bir yazı masası, üzeri cetvel,

kalem, kâğıtla dolu; temiz bir yatak. Fa-

kat tahta döşemelerin araları açık, altı ise

boş, anafor yapan rüzgâr bütün hışmıyla

içeri giriyor. Kışın ne yapacağını sordu-

ğum zaman, soğukkanlı, “Vakti gelsin de,

düşünürüz,” dedi.

...

“Adsız kahramanlar”, zannetmeyin ki, bu

kadar zahmete, çok parlak vaatler altında

girişmişlerdir. Asla! Bir dağ başında veya

uçurumun kenarında çalışan bir mühen-

disin eline geçen azami miktar, ayda 700

lirayı geçmez...

Hakikaten tanıdığımız her mühendis ken-

dini bu memlekete hizmet etmek için feda

etmektedir. Onları ara sıra analım, mad-

di ve manevi imkânlarla taltif edelim...

Yoksa bir gün hepsini kaybederiz. Çünkü

istikbal için hiçbir garantileri yok... Bu

göğüs kabartan çalışmaları takdir etmek,

ona göre imkânlar hazırlamak hüküme-

tin en başta gelen vazifelerinden biri ol-

malıdır.

1950’li yıllarda bayındırlık seferberliği ve

onun adsız kahramanları