Table of Contents Table of Contents
Previous Page  170 / 285 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 170 / 285 Next Page
Page Background

169

Kırıkkale boru hattı çok zor bir projey-

di, çünkü dağlık bir araziden geçiyordu.

Tabii kış şartlarında yukarıda çalışma

imkânları da zordu. Yaklaşık 60 milyon

dolarlık bir projeydi. O zaman ben genel

müdür muaviniydim, ama şirkette ben

bunu yapmam diye bir şey yoktu. Neca-

ti Bey’in başkanlığında üç gün, üç gece

uyumadan B-Blok’ta çalıştığımızı çok iyi

hatırlıyorum. Çünkü Necati Bey gitmez-

di. Biz de mecburen gitmezdik. Odalara

çekilip ikili üçlü konuşmalar yapılır, kimi

zaman çeşitli branşlardan, mesela ma-

li işlerden, satın almadan ek yardımlar,

bilgiler istenir. Sonuç olarak teklif hazır-

landı, zarf kapatıldı. Açıldığında bizden

önceki son rakam bizim teklifin çok çok

üzerindeydi. Orada şunu hiç unutmu-

yorum, Necati Bey dedi ki, “Şu masanın

üzerine bakın, hepsi yemyeşil. Bütün do-

larları masanın üzerine bıraktık.” Fakat

biz ona rağmen projeden para kazandık.

Çünkü hakikaten işin başında, büyük bir

özveriyle çalışarak projeyi zamanında,

idari ve teknik şartnamesine uygun ola-

rak bitirdik. Bu da bizi bence biraz değil,

epeyce yukarı götürdü.

Projenin bazı kısımları, son derece engebe-

li bir arazide ve zor koşullar altında gerçek-

leştirilmiş, bu durum Tekfen mühendisle-

rini yeni ve yaratıcı çözümler üretmeye

mecbur bırakmıştı. Projeyi yürüten Samim

Anıl’a göre inşaatın belirli kısımları, insa-

nın ve projenin fiziki şartlarını zorlayan bir

ortamda gerçekleştirilmişti:

Yumurtalık-Kırıkkale

petrol

bo-

ru hattını yaparken dünyanın en zor

güzergâhlarından birinde çalıştık.

“Speci-

al Zone”

diye bir yer vardı, yaklaşık 11-12

kilometrelik bir kısımdı. Hat Toroslar’ın

en dik yamacından iniyor, Çakıt Vadisi’ne

giriyor ve bilahare demiryolu boyun-

ca Pozantı’ya geliyordu. O projede, o

güzergâhta uygulamış olduğumuz yön-

tem çok ilginçti ve proje planlamasında

çok önemli bir rol oynadı. Belki Türkiye’de

ilk defa uygulanan bir sistemdi bu. Boru-

ları tepeden “kablolu vinç”le indirdik. Bu

sistemi o dönemde Avusturyalılar uygulu-

yorlardı; bu sistemle ormanlardan kütük

kesip taşıyorlardı. Gerçi bizim borular

o kütüklerden daha hacimliydi, ama bir

Avusturya firmasıyla bu sistemin kurul-