

60
cak işçi bulmakta ciddi güçlükler
söz konusuydu. Sadece durumu bo-
zuk olan topraksız köylüler çalışma-
ya talip oluyor, ama onlar da verim-
lilik açısından istikrarlı bir kaynak
oluşturmuyordu. Aslında bu sorun,
bölgedeki tüm sanayi kuruluşları
için geçerliydi. Örneğin Türkiye’nin
en büyük demir çelik tesislerin-
den biri olarak 1970’lerin ortasın-
da İskenderun’da inşa edilen İSDE-
MİR de benzer problemler yaşamış,
Karabük’ten ve başka bölgelerden
işçi getirmek zorunda kalmıştı.
55
To-
ros Gübre yöneticileri, eleman bula-
bilmek için köylere gidip tek tek in-
sanlarla görüşüyordu. Buna rağmen
yöre insanı, başlangıçta fabrikada
çalışmayı utanılacak bir şeymiş gibi
karşılıyordu.
56
Ceyhan Terminal Müdürü Ertem
Arslantay, ilk yıllarda eleman temi-
ni için bulunan çözümü şöyle anla-
tıyor:
BOTAŞ gelmeden önce bu bölge-
de sanayi sıfırdı. Herkes kendi yi-
yeceğini, kuru fasulyesinden so-
ğanına dek kendi tarlasından te-
min ederdi. Karnı doyuyor, yiye-
ceğini, içeceğini alıyor. Ama fabri-
kanın da elemana ihtiyacı var. Ne
yapmanız gerekir? Kendiniz yetiş-
tireceksiniz. Toros’un kuruluşun-
da tüm elemanlar böyle yetişti.
Gidip bir koyun çobanı bulundu,
adama operatörlük öğretildi, eh-
liyet verildi. Bu nedenle Toros’un
ilk kadrosunun çoğu ilkokul me-
zunudur. Ama şu an bu kadro ye-
nileniyor. Emekli olanların yerini
bırakın lise mezununu, iki yıllık
yüksekokul mezunları, hatta bazı
birimlerde üniversite mezunları
alıyor.
57
Bölgenin henüz sanayileşmenin ba-
şında olması, endüstriyel bir kurulu-
şun ihtiyaç duyabileceği çeşitli gir-
di ve hizmetlerin temin edilmesin-
de de büyük güçlükler yaşanması-
na yol açıyordu. Fabrikanın Meka-
nik Bakım Şefi Nezir Atasev’e göre
ATİLLA BAŞBAĞ
Ceyhan Üretim Tesisi Yardımcı Tesisler Baş Operatörü
Ben 1979 yılında Tekfen İnşaat bünyesinde 14 ay kadar Toros’un montaj işlerinde ça-
lıştım. Daha sonra bana ve üç arkadaşıma, “Sizi sanat okulu mezunu olduğunuz için
kazancı olarak yetiştireceğiz,” dediler. O zaman fabrikanın su ihtiyacını karşılayan Ya-
nık Değirmen mevkiinde iki tane kuyumuz vardı. Pompa, fabrikanın ihtiyacına göre
çalıştırılıyor, depolar dolunca da durduruluyordu. Ben bir araçla gidiyordum, moto-
ru çalıştırıyordum. Diyelim 4-5 saat sonra bakıyorum ki tankımız taşmış, tekrar gi-
dip motoru kapatmam lazım, ama araba bulamıyordum. Uzak, 8 kilometre. Kamyon-
la veya ne bulursak onunla gidiyorduk. Hatta bir gün araç bulamadık, iş makinesiy-
le gitmemi söylediler. Sonunda da, “Sana bir bisiklet alalım,” dediler. Yolda çoban-
lar var, köpekler var... Olacak şey değil. Ama bu iş çok önemli, fabrikanın durmama-
sı için pompaların muhakkak çalışması lazım. Artık ne bulursak ona binip, gidip ça-
lıştırıyorduk.
Bir de sık sık enerji kesintisi oluyordu, kuyu pompasında. Sanayi elektriği değildi ora-
daki, sulama kanallarından geliyordu. O da bulutlu, yağmurlu havalarda sık sık kesi-
liyordu. Biz pompamızın üzerine bir ilaveyle bir kasnak sistemi yaptırmıştık. Elektrik
kesilince bir traktör temin ediyorduk yakın köylerden. Traktör geliyor, kayışı bağlıyor,
kasnak yardımıyla kuyudan su çekip bizim ihtiyacımızı karşılıyordu. Böyle belki sis-
tem tam randımanlı çalışmıyordu, ama fabrika da durmuyordu.