

55
Toros Gübre’nin ilk göz ağrısı olan
Ceyhan Üretim Tesisi’nde 15 Ocak
1981 tarihinde ilk gübrenin akmaya
başlaması herkes gibi Esin Mete’yi
de sevince boğmuştu:
O günü hiç unutamam. O gün fab-
rikadaydım ve ilk gübre akmaya
başladı. Hatta gittim, numunesi-
ni aldım. Uzun seneler sakladım
o numuneyi. Hemen Necati Bey’i
aradım, “Gübremiz akmaya baş-
ladı, üretime geçtik,” diye. Onlar
öylesine sevinçli günlerdi ki! Tüm
olayları çok yakın yaşadığım için
fabrika benim neredeyse çocu-
ğum gibi olmuştu. Her safhasında
oradaydım. Her cıvatasını, her vi-
dasını biliyordum.
45
Henüz çiçeği burnunda bir kuruluş
olan Toros’un, her türlü zorluğa rağ-
men, daha önce sınırlı bir tecrübe-
ye sahip olduğu bir işin altından ba-
şarıyla kalkması, Ülkü Tatlıdil’e göre
şirketin üst yönetiminin kararlılığı
ve risk alma cesaretiyle ilgili bir ko-
nuydu:
Hiçbir zaman “Bilmediğimiz işe
girmeyelim” gibi bir görüş olma-
dı. Bu, girişimci ve ilerici bir yak-
laşım bence. Hakikaten çok doğ-
ru atılmış bir adım. Bilgi olarak
belli bir birikiminiz varsa, hiç-
bir şeyden korkmamak lazım. En
azından bunu öğrendik. Her şey
yapılabilir. Bize büyük bir güven
verdi bu. Ama bu bir cahil cesa-
reti değildi. İkisinin arasında bü-
yük fark var. Bu bilinçli bir cesa-
ret. Patronların mühendis olması,
iyi bir mühendisin neler yapabile-
ceğini bilmeleri burada büyük rol
oynadı. Patronlarımız eğer teknik
birikimi güçlü kişiler olmasaydı,
belki bu kararlar gene verilirdi,
ama işte o zaman cahil cesareti
olurdu.
46
Toros Gübre devreye alındığında,
Tekfen’in 25. kuruluş yılıydı. Necati
Akçağlılar, Toros Gübre’nin de gru-
ba iştirakiyle artan mutluluğunu,
şirketin geleceğine duyduğu güven-
le birlikte bir başka güzel tesadüfü
anımsatarak şöyle dile getiriyordu:
Şirketimiz güçlü bir işletmeye,
sağlam bir organizasyon yapısına
sahiptir. Modern teçhizat ve maki-
nelerle donanmış olan üretim ve
MESUT BÜYÜKÖZER
Toros Tarım Genel Müdür Yardımcısı
İlk kez 1980 yılında Ceyhan’ın şose yollarından, aralardan, köylerden dolaşarak Toros
Fabrikası’nın olduğu yere vardığımızda fabrika inşaat halindeydi. Son zamanları olduğu
için hummalı bir çalışma vardı. Ben o zaman 20’li yaşlardaydım. Sadece ben değil, Elekt-
rik/Enstrüman Bakım Şefliği’ndeki tüm ekip o yaşlardaydı. Ben dahil hepimiz tecrübesiz,
ama bilgiye aç ve enerji doluyduk. Fabrikadaki montaj işleri tamamlanmak üzereydi. Üni-
te ekipmanlarına birer birer elektrik verilip devreye alınıyordu. Bu gerçekten çok heyecan
verici bir olaydı. Ölüyü canlandırmak gibi bir şey. Tesis İspanyol kredisiyle yapıldığından
tüm ekipmanlar İspanya’dan gelmişti. Montaj tamamlanınca İspanya’dan her ekipmanın
mühendisleri geldi. Ben elektrik mühendisi olduğum için elektirkçilerle çalışıyordum. Ta-
bii biz onlara yardım ediyoruz, onlardan öğreniyoruz. Bir işletmede başlangıçta arıza sa-
yısı çok olur. Çünkü ekipmanlar yeni alınmıştır. Belki prosese uygun seçilmemiştir, modi-
fikasyon yapılacaktır. Sonrasında bir düzene girer. O dönemde de fabrika bir an önce ça-
lışmak zorunda. Vakit sınırlı. Gelen uzmanların zamanı kısıtlı, otel yok. Bazıları bizimle be-
raber Ceyhan’da kalıyor. Apartmandan bozma eski bir yer.
Böyle böyle tüm ekipmanları birer birer devreye aldık. Ancak NPK ünitesinde hammadde
besleyen tartı bantlarının elektronik panoları nakil sırasında hasar görmüş. Mühendisle
beraber uğraştık, fakat çalışmadı. Dediler ki “Bu kartların yenileri lazım.” Adam geri git-
ti, biz de eski kartları söktük. Yaklaşık bir ay sonra kartların yenileri geldi. O sırada tam
ne oldu bilmiyorum, İspanyol mühendislerin gelmesinde bir sorun çıktı. Esin Hanım beni
çağırdı, “Mesut, adamlar gelmiyor. Bunu çalıştırmamız lazım. Siz çalıştırabilir misiniz?”
dedi. Yanımda genç arkadaşlar var. “Haydi bakalım,” dedik. İlk seferinde mühendisle çalı-
şırken bağlantıların yapılması ve ayarları için bazı notlar almıştım. Uğraştık, didindik, so-
nunda bir tanesini çalıştırdık. Sonra uğraşıp ayarını da yaptık. Bir sevindik! Onu yapabi-
liyorsak öbürlerini de yapabiliriz. A, B, C, D, E ve bir de ürün kantarı var. Hepsini sıray-
la çalıştırıyoruz. Uçuyoruz! Eve bile gitmedik. Sabahleyin Esin Hanım geldi, arkadaşlar-
la sevinçli bir şekilde yanına gittik, “Esin Hanım, kantarları çalıştırdık,” dedik. Esin Hanım
haberi duyunca ellerini havaya kaldırıp bizi alkışladı. O, benim unutamadığım, en değer-
li ödüldü. Böyle bir ödül, parayla pulla alınmaz. Kaç yıl geçti üzerinden, aklıma ilk gelen
Esin Hanım’ın o alkışı.
hizmet tesislerimiz kurulmuş, ge-
niş ölçüde denenmiş ve yıl sonu
itibariyle üretime geçme hazırlı-
ğını tamamlamıştır. Serbest piya-
sa koşulları içinde rantabl, verim-
li ve kârlı bir işletmenin sağlaya-
bileceği tüm imkânlara sahip bu-
lunuyoruz. Bizim dışımızdaki bir-
çok olumsuz şart ve etkenlere rağ-
men geleceğin, verimli işletme yıl-
ları getireceğine inanıyoruz. Şir-
ketimizin birinci işletme yılının
Aziz Atatürk’ün yüzüncü doğum
yılına rastlamasını bir uğur işare-
ti sayıyoruz...
47