84
7 Mayıs ihtilali olduğu zaman
ben Mersin rafinerisindeyim. Rad-
yolar herkesin işini bırakıp evine
çekilmesini söylüyor, ihtilal işaret-
leri veriliyordu. Hemen arabaya bi-
nip şehre indim, vilayete gittim; ih-
tilal olduysa vali bilmeliydi. Valinin
makamında bir albay oturuyordu.
Radyodan böyle bir haber geldiğini
söyledik. Albay dedi ki: “Ben radyo
haberleri ile emir almam. Herkes
işinin başına geçsin, aksi bir şey
olursa biz sizi haberdar ederiz.”
Daha ihtilal belli değildi, onlara
durumu idare etmeleri söylen-
mişti. İşin ucunun nereye gideceği
bilinmiyordu. Tereddüt devam edi-
yordu. Döndüm tekrar, çalışmaya
başladık. Sonra radyodan daha
kesin bir talimat geldi. İşi durdur-
duk. Ankara’ya gitmek istiyordum,
başka şantiyelerimiz vardı, oradaki
insanların yemesi içmesi vardı,
birtakım kararlar almamız gereki-
yordu, nasıl idare edecektik? Tek-
rar gittim, işi durdurduğumuzu,
ama insanların birtakım ihtiyaçları
olduğunu söyledim, bunun için bir
yol kâğıdı istedim. Yola da çıkamı-
yordunuz. Bana inşaat ile ilgili bir
yol izni verdiler, o izinle şantiyeye
uğradım, doğru Ankara’ya gittim.
27 Mayıs hadiselerinde banka-
dan para almak zordu, ama biz
ne yapıp ettik, maaşları ödedik.
Tekfen’de ne olursa olsun çalı-
şan maaşları ödenir. Bu işi hiçbir
zaman bozmadık. İşçiye o güveni
kaybettirmedik. O dönemde
işler sekteye uğradı. Herkes
birbirini ihbar ediyordu. Müfet-
tişler geliyor, çay bile içmiyor,
bunu bile rüşvet gibi algılıyorlardı.
Allah’a şükür başımıza bir dert
gelmedi, ama çok zor günlerdi.
2
Nihat Gökyiğit
27 Mayıs hadiselerinde bankadan para almak zordu, ama biz ne yapıp
ettik, maaşları ödedik. Tekfen’de ne olursa olsun çalışan maaşları ödenir.
ri hareket kaçınılmaz görünüyordu. Niha-
yet 27 Mayıs 1960 günü Orgeneral Cemal
Gürsel’in önderliğinde kurulan Milli Birlik
Komitesi, yönetime Türk Silahlı Kuvvetleri
adına doğrudan el koyduğunu açıklayarak
askeri bir darbe gerçekleştirdi.
Bu hareket, siyasi olduğu kadar ekono-
mik bakımdan da Türkiye’ye yeni bir yön
verdi. Menderes hükümetinin 1950’lerin
ilk yarısında, uluslararası ortamın da uy-
gun koşullar ortaya koymasıyla sağladığı
büyüme, on yıllık iktidarının sonlarına
doğru tümüyle tersine dönmüş ve Türkiye
kendini büyük bir borç batağının içinde
bulmuştu. İlk iktidar yıllarında Türkiye’ye
akan dış kredilerin önce giderek azalması,
sonunda da durma noktasına gelmesiyle
büyük bir döviz sıkıntısı baş göstermişti.
Tarımsal ürünlerin dünya pazarında ta-
lep görmemesi yüzünden ihracat gelirleri
azalan ve bütçe açığını dış krediler yoluyla
kapatamayan hükümet, 1958’de büyük bir
devalüasyon yapmak zorunda kalmıştı.
Döviz sıkıntısı, yerli sanayi üretiminin he-
nüz emekleme safhasında olduğu ve he-
men her alanda dışa bağımlı olan ülkede
hem ciddi fiyat artışlarına yol açmış, hem
de hammadde temininde yaşanan prob-
lemler nedeniyle üretimin düşmesine ne-
den olmuştu. DP iktidarı sayesinde trak-
töre kavuşan çiftçi yakıt yokluğu yüzünden
neredeyse hasat yapamaz hale gelmişti.
3
Hayat pahalılığı alıp yürümüştü. Avrupa
İktisadi İşbirliği Teşkilatı tarafından açık-
landığına göre Türkiye’nin dış borçları
1959 yılında rekor seviyeye, 400 milyon
dolara ulaşmıştı.
4
Ama tüm bu sıkıntılara
rağmen ekonomide hesap kitap unutul-
muş, günü kurtarma çabası, seçmene şirin
görünme hevesi yüzünden hükümetçe cid-
di önlemlere başvurulmamıştı.
5
27 Mayıs’ta yönetime el koyan askeri rejim,
öncelikle ekonomideki bu çarpık görüntü-
yü düzeltmeye yönelik önlemler almaya
girişti. Ekonomi için örnek alınan model,
artık DP’nin kendi söylemiyle “Türkiye’yi
küçük Amerika” yapmaya yönelik serbest
piyasa modeli değil, ülkenin elindeki sınırlı
kaynakları sanayinin gelişmesi ve dış dün-
ya ile rekabet edebilir bir seviyeye gelmesi
için en optimum şekilde kullanmaya yö-
nelik “planlı ekonomi” modeliydi. Bu mo-
delin ana fikri, çeşitli alanlardaki iç üreti-
min, dış rekabetle baş edebilir bir seviyeye
gelinceye kadar gümrük duvarlarıyla ko-
runması düşüncesiydi. Hangi sektörlerin
öncelikli olarak ele alınacağı, yatırımların
hangi alanlara yöneltileceği, sanayiyi des-
teklemek için hangi önlemlerin alınacağı
gibi konular ise, 1961 Anayasası ile kuru-
lacak Devlet Planlama Teşkilatı tarafından
beşer yıllık planlar halinde belirlenecekti.
İlk kez 1963’te uygulamaya konulan ve
1980’li yılların başına kadar devam eden