225
Halle kentindeki buz pateni salonunda
yapılmıştı. O toplantıya firmanın 4.000
çalışanının yanı sıra gazeteciler, belediye
başkanı ve işçi federasyonları temsilcileri
de katılmıştı. Tekfen, Alman gazetelerin-
de “Boğazlar’dan gelen büyük bir holding”
olarak haberlere konu olmuştu. Yerli basın
da Tekfen’in Almanya’da büyük bir inşaat
firmasını satın almasını iyi bir hikâye ola-
rak görmüştü. Başlangıç her şeyiyle mü-
kemmeldi. Ancak bunun geçici bir illüzyon
olduğunun anlaşılması için çok zaman
geçmesi gerekmeyecekti.
Nitekim devir işlemlerinin ardından, bu
birleşmenin düşünüldüğü kadar kolay ol-
mayacağına dair belirtiler ortaya çıkmaya
başlamıştı. En önemli sorunların başında
dil problemi geliyordu. Doğu Almanya’da
ikinci dil Rusça olduğundan, HMB için-
de İngilizce bilenlerin sayısı birkaç kişiyi
geçmiyordu. Diğer yandan Tekfen içinde
Rusça bilen kimse olmadığı gibi, birkaç ki-
şi dışında Almanca konuşan kimse de yok-
tu. Bu nedenle, grup içindeki pozisyonuna
ve görevine bakılmaksızın Almanca bilen
herkes Halle’ye gönderilmiş, bu şekilde
dil probleminin üstesinden gelinmeye ça-
lışılmıştı. Murat Gigin’in o günlerde
Sa-
bah
gazetesine yaptığı bir açıklamaya göre
Tekfen’den 20 üst düzey yönetici HMB’de
kilit noktalara yerleştirilmişti. Herkes bir
ya da iki alternatifini yetiştirmeye çalışı-
yordu ve bu şekilde yeterli kadrolar oluş-
turulduktan sonra yöneticiler Tekfen’deki
işlerine geri döneceklerdi.
3
Ancak Gigin’in
bu sözleri bir temenni olmanın ötesine ge-
çemeyecek ve HMB’ye birkaç günlüğüne
gönderilen personelin çoğu aylarca, hatta
yıllarca orada kalacaktı.
Öte yandan yönetici olarak Almanya’ya
gönderilenlerden biri olan Cahit Oklap, hiç
tanımadıkları bir ülkede, hiç bilmedikleri
ya da çok az bildikleri bir dilde insan yö-
netmeye çalışırken, kendilerini “karanlık
bir odada, olmayan siyah bir kediyi arayan
görme özürlü bir insan” gibi hissettiklerini
söylüyordu.
4
Dil probleminin ötesinde Almanya’da kar-
şılaşılan en büyük problemlerden bir diğeri
de, aradaki büyük kültür farkı ve sosyalist
rejimde yetişmiş olan HMB çalışanlarının
verimlilik, kârlılık ve rekabet gibi kavram-
lardan tümüyle habersiz olmalarıydı. Ah-
met İpekçi’ye göre kapitalist ekonominin
hiçbir kuralından haberi olmayan bu kitle,
ülkenin Batı Almanya ile eklemlenmiş ol-
masına ve yaygın iletişim imkânlarına rağ-
men, zihniyet olarak dünya ekonomisinin
tam anlamıyla dışında kalmıştı. Bu durum,
her seferinde kendilerini şaşkınlığa sürük-
leyen komik olaylara da neden oluyordu:
Biz şirketi aldıktan sonra, şirketin finan-
sına bakan Alman arkadaş bir gün bana
geldi ve dedi ki, “Eskiden yapılmış bir iş-
ten dolayı idare, verdiği banka teminatı-
nı nakde çevirmek istiyor, banka idareye
parayı ödeyecek, bizden karşılığını isti-
yor, ama göndermedim ben parayı.” “Ni-
ye?” dedim, “Banka ödeyecek parayı, biz-
ekfen’in Avrupa’ya açılmak
amacıyla 1993 yılında satın aldığı
HMB, Doğu Almanya’nın en büyük
inşaat şirketlerinden biriydi. 4.100
çalışanı bulunan HMB Tekfen’e
geçtiğinde elinde 360’tan fazla iş
ve 1.3 milyar mark tutarında teklif
bulunuyordu. Ancak şirket verim-
siz işletme modeli nedeniyle zarar
eder durumdaydı. Tekfen’in bu
gidişi değiştirmek üzere gösterdiği
çabalar ise birçok nedenle müm-
kün olmayacaktı.
Sol sayfada, Tekfen’le birleşme
töreni nedeniyle bekleyen HMB
çalışanları.
T