197
Necati Akçağlılar, 1987 yılında Tekfen’in 30. yılı nedeniyle
Tekfen’den Haberler
bültenine yazdığı kutlama mesajında, bunca yıldır acıyı ve tatlıyı, zoru ve kolayı,
iyiyi ve kötüyü, üzüntü ve sevinci hep bir arada yaşadığını, ama en büyük üzüntü-
sünün “bu uzun yılların çok hareketli, yorucu ve fırsat vermeyen çalışmaları sıra-
sında” arkadaşlarına, ailesine ve kendisine yeterli zaman, sevgi ve ilgiyi vereme-
mesi olduğunu belirtiyor ve bunun için onlardan özür diliyordu.
4
Gerçekten de bu sözler, Necati Akçağlılar’ın çalışmaya, yoktan var etmeye ve
imkânsızı başarmaya duyduğu derin aşkın ifadesinden başka bir şey değildi. Onun
bitmek bilmez enerjisi Tekfen çalışanları için bir efsane kaynağı, yol gösterici bir
fener gibiydi. Ona göre gerçek bir yönetici olmanın ilk şartı “Takımına yardım et-
mek” olduğundan, en sıkışık günde bile ekibinin hep yanında, hep başındaydı.
5
Ancak 1980’lerin ortalarına doğru Necati Akçağlılar, hiç beklenmedik bir anda,
emekliliğini ilan etme zamanının geldiğine karar verdi. Artık 60’lı yaşlarına yak-
laşıyordu ve zamanını bundan böyle sevdiği insanlarla birlikte geçirmeyi, yıllar-
dan beri hayalini kurup sürekli ertelediği şeyleri yapmayı arzuluyordu. Akçağlılar,
1989 yılında
Hürriyet
gazetesinden Neşe Düzel’e verdiği bir röportajda, Ulus’ta
1980’lerin başında inşa edilen yeni binadaki odasını “arada bir uğrayacağı bir İn-
giliz kulübü” gibi döşettiğini, çünkü bu yıllarda işi bırakıp yelkenlisiyle Atlantik’i
aşmayı hayal ettiğini itiraf ediyordu.
6
Neşe Düzel, Necati Akçağlılar’ın sadece bir
gün süren emeklilik macerasını şöyle anlatıyordu:
Tekfen’in ‘Üç Silahşörler’inden, onların da, d’Artagnan gibi en hareketlisinden
64 yaşındaki Necati Akçağlılar, beş yıl önce, “Artık yeter, fazla çalıştım” deyip
arkadaşlarına, bir gün ansızın veda etmiş. Planı, Tekfen’deki görevine, sadece
yönetim kurulu üyesi olarak devam etmek... İşyerine de on, on beş günde bir
uğramak... Tekfen’deki odasını, işte bu yüzden kulüp havasında döşemiş.
Akçağlılar, “Arkadaşlarımı toplayıp hakikaten veda ettim” diye anlatıyor. “Çok
acıklıydı vedam” diye de gülüyor, yaptığına...
“Vedam gözyaşları arasında oldu, diyebilirim. Hatta, görevi genç arkadaşları-
ma devrettiğim haberi, Tekfen’in gazetesinde de çıktı. Birçok arkadaşım, ‘Böyle
medeni bir şeyi nasıl yapabildin?’ diye, beni tebrik bile etti. Bir gün sonra anla-
şıldı ki, ben bu işi beceremedim. Ertesi sabah, hiçbir şey olmamış gibi, çalışmaya
devam ettim. Bir dahaki sefere ayrılırken, haber vermeyeceğim. Artık utanırım.
Sürpriz yapacağım.”
Necati Akçağlılar, eskisi gibi, yine on iki saat çalışıyor. Akçağlılar’ın önceki oda-
sı, daha modernmiş... “Tablolar, İznik koleksiyonları yoktu o zamanlar” diyor.
“Hepsi evdeydi. Ama burada o kadar çok zamanım geçiyor ki... Hiç olmazsa,
atmosfer olarak yadırgamayacağım, kendimi evimde gibi rahat hissedeceğim
bir havada çalışmak istedim. Onun için, bazı parçaları evden buraya getirdim.”
Ancak, Akçağlılar’ın bu davranışı, eşini, biraz rahatsız etmiş. “Zaten günün on
iki saatini orada geçiriyorsun. Herhalde, eve gelmeye ihtiyaç hissetmeyeceksin...
İstersen, yatağını da al, götür” demiş.
Necati Akçağlılar’ın bir gün
süren emeklilik rüyası