Table of Contents Table of Contents
Previous Page  193 / 285 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 193 / 285 Next Page
Page Background

192

ken fenalaşıp hastanenin kapısında kalp

krizinden ölmesi, tüm sorunların üzerine

tuz biber ekmişti. Bu olaydan sonra bir-

çok mühendis gece bavulunu toplayıp git-

miş, şantiyede Alpaslan Reyhan ile Murat

Gigin’den başka kimse kalmamıştı:

İş bir türlü başlayamıyordu. Şantiyeye

Lübnanlı bir proje müdürü bulundu. Ça-

lıştığımız ajans, belediye ile ilişkileri çö-

zeceğini, iyi bir proje müdürü olduğunu

söyledikleri John Şehade adlı birini öner-

di. Mr. Şehade tam bir Lübnan beyefen-

disiydi. O, şantiyeye takım elbise, rugan

ayakkabılar, ipek gömlek, ipek kravatla,

Allan Reyhan ise çizmelerle geliyordu. So-

nunda tabii o bey de dayanamadı, bir ay

içinde ayrıldı. “Tamam, sizin aradığınız

adamı biliyoruz” deyip, bu kez Amerikan

pasaportu olan bir Filistinliyi proje mü-

dürü olarak getirdiler. O günden bugüne

kadar tanıdığım ağzı en bozuk Arap-Ame-

rikalıydı. İngilizce hâkimiyeti herhalde

100 kelimeyle sınırlıydı; o 100 kelimenin

de 75’i küfürdü. İnanılmaz bir adamdı.

Kısaca J.J. diye çağrılan yeni proje müdü-

rü, Sangamo’nun da Tekfen’in de alışık ol-

duğu tarzda iş yapan biri olmamasına rağ-

men, sırf Kuveyt emiri yolunu değiştirmek

zorunda kalacak diye kimsenin başlamaya

cesaret edemediği inşaatı tümüyle kendine

mahsus, ancak bir o kadar da riskli bir yön-

temle başlatmayı başarmıştı:

J.J., tam Alpaslan Bey’in aradığı kişiydi;

proje müdürüydü, ama şantiye şefiydi. Bir

kazak, kazağın üstünde önü açık bir göm-

lek, gömleğin üstünde bir kolsuz ceket,

şalvar tipi bir blucin ve fevkalade aşınmış

şantiye çizmeleri... Sabahleyin altı buçuk

civarı şantiyedeydik. Benim ofisim de üç

prefabrikten birindeydi. Karşıda, yapa-

cağımız yol görünüyordu. Bir asfalt yol

vardı, onu otoyola çevirecektik. Baktım,

J.J. dozer operatörü ile bir şey konuşuyor,

sonra dozerin üstüne bindi. Bir şeyler ol-

duğunu anladım. Dozerle yolun kenarına

geldi, o arada arka arkaya beş-altı araba

birbirine girdi. Büyük bir telaşla bakıyor-

duk. Koştum hemen, “Ne yapıyorsun!” de-

dim, “Sen aldırma, ofisine git!” dedi bana