Table of Contents Table of Contents
Previous Page  191 / 285 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 191 / 285 Next Page
Page Background

190

kalmış ve bir süre sonra da eşinin baba-

sına ait olan Sangamo adlı inşaat şirketi-

nin başına geçmişti. Şirket onun yönetimi

altında giderek büyümüş, denizaşırı işler

almaya başlamıştı. Bu arada “Allan” adını

alan Alpaslan Reyhan, Kuveyt’teki otoyol

işini nasıl bulduğunu ve yıllar sonra Necati

Akçağlılar’la yeniden nasıl bir araya gel-

diklerini şöyle anlatıyor:

Bizim şirket epeyce büyümüştü. Ama

sonra Amerika’daki yol işleri azalmaya

başladı. O zaman Ortadoğu’dan, Suu-

di Arabistan’dan işler gelmeye başladı.

Bizim şirkette iyi çocuklar vardı. Bunla-

rı çıkarmaya lüzum yok, çalışmak için

yurtdışına gidelim diye düşündüm. Suudi

Arabistan’a gittim iki üç kere, ama hoşu-

ma gitmedi. Bir gün bir arkadaş dedi ki

“Kuveyt’e geç, orası daha iyidir.” Peki de-

dim, Kuveyt’in programına baktım, fena

değildi. Necati ile konuşuyorduk ara sıra.

O da bakıyordu bir yerde çalışmaya. Bir

iş geldi Kuveyt’ten. Onun üzerine Necati

ile konuştuk, “Beraber yapalım mı?” de-

dim, “Peki” dedi. Konuştuk ne yapacağı-

mızı. Türkiye’den mühendisler yolladı,

işçiler yolladı, programı öyle yaptık.

Kuveyt’teki işe Sangamo ve Tekfen’in yanı

sıra iki Amerikan şirketi daha eşit şekilde

ortak olmuştu. O günlerde projede Tekfen’i

genç bir mühendis olarak temsil eden Mu-

rat Gigin’e göre Amerikan şirketlerinin

yanlarına bir de Türk ortak istemelerinin

nedeni, bu uzak coğrafyada daha önce hiç

iş yapmamış olmalarıydı:

Günay Bey artık resmen şantiyeye gide-

ceğim gün elimi sıktı, “Bizi mahcup etme

orada” dedi. Allan Reyhan ile tanıştık.

Amerikalılar proje müdürlüğünü yapa-

caklar, diğer her türlü işçi Türkiye’den

gelecek, işçi Türk olduğu için mühendis

de Türk olacak, ama şantiye şefleri, pro-

je müdürleri, teknik ofis müdürleri Ame-

rikalı olacaktı. Önce ben gittim, birkaç

ay sonra Ayhan İzmirli adında ikinci bir

mühendis arkadaş daha geldi; ardından

üçüncüsü, dördüncüsü. Tabii orada cid-

di bir kültür şoku yaşanıyordu. Mühen-

dis kesimi arasında lisan konuşan kimse

yoktu; yurtdışı tecrübesi diye bir şey hiç

yoktu. Yurtdışına nasıl adam gönderilece-

ği, nasıl gönderilmeyeceği gibi konularda

tekerleği yeniden keşfettik. Çünkü bu ko-

nularda hiçbir uzmanlık yoktu Tekfen’in

içinde. Tekfen için de böyle bir ortaklıkla

oraya gitmek büyük bir şans oldu, çünkü

orada daha önce yurtdışında iş yapmış

müteahhitlerle beraber olduk.

Yurtdışı tecrübesinin eksikliği, o yıllarda

sadece Tekfen’e has bir durum değildi.

1960’lı yılların sonlarına doğru Türkiye’de-

ki iş imkânlarının azalması nedeniyle Türk

müteahhitlerinin uluslararası ihalelere

katılması çeşitli platformlarda tartışıldıy-

sa da, 1970’lerin başlarında pek çok firma

için bu olasılık henüz ütopik bir düşünce

olmanın ötesine geçmiş değildi. Ne var ki,

Türk müteahhitlerinin yurtdışında iş bul-

ma olasılığının pek zayıf olduğu yönündeki

genel görüşe rağmen, her ikisi de 60’lı yaş-

larını sürmekte olan iki dost, Sezai Türkeş

ve Fevzi Akkaya, 1973 başlarında Libya’da

ilk Türk şantiyesini kuracak ve böylece bu

düşüncenin bir hayal olmadığını herkese

gösterecekti. Libya sonraki yıllarda, aynı

anda 100’ün üzerinde Türk müteahhitin

iş yaptığı ve 125 bin Türk işçisinin çalıştığı

büyük bir şantiyeye dönüşerek, Türk inşa-

at sektörünün bir bakıma staj yeri haline

gelecekti.

1

STFA’dan sonra, bir ortaklık şeklinde bi-

le olsa, yurtdışında ana müteahhit olarak

ünyaya açılmak üzere dış

ticaret şirketini kurmamızdan

evvel inşaat şirketimizin dışa açıl-

ma gayretleri başlamıştı. Mesela

Kuveyt’teki ilk işimiz, bir otoyol

inşaatıydı. Biz gittiğimiz zaman,

Türk firmaları henüz yeni gidi-

yordu yurtdışına. İlk olarak STFA

Libya’ya gitmişti. Biz Kuveyt’e

gittiğimiz zaman orada Güney Ko-

reliler hâkimdi. İlk defa Batı’dan iş

almaya başlamışlardı ve çok fiyat

kırıyorlardı. Yatakhanede bir ya-

tağı üç vardiya kullanıyor, “Sekiz

saat yatacaksın burada. Çarşafın

şu, değiştir, yat kalk, yemek şu,

işte fazla mesai” diyorlardı. Yani

yatak masrafını bile üçte bire indi-

rerek girmişler oraya ve bundan

dolayı da büyük para kazanmışlar.

D

Nihat Gökyiğit

Kuveyt’teki ilk işimiz, bir otoyol inşaatıydı. Biz gittiğimiz

zaman, Türk firmaları henüz yeni gidiyordu yurtdışına.