181
büyükmiktardapeynir getiriyordu, büyük
soğuk hava depoları vardı. Türkiye’den de
peynir almak istediğini, ancak hep aynı
standartta peynire ihtiyacı olduğunu söy-
ledi. Bu çok zordu, biz bununla epey uğ-
raştık. Peyniri standart hale getirmek çok
zor bir iş olmasına rağmen bu kaliteyi tut-
turduk. Adam da beğendi, ilk yüklemeyi
yaptık; arkadan ikincisi yola çıktı. Cemil’i
de Tahran’a gönderip işin teslimini yap-
masını istedik. Ama Cemil gider gitmez bi-
ze bir teleks gönderdi, “Bütün sevkiyatları
durdurun, başımız derde girecek” diye.
Meğer yollar çok arızalı olduğu için te-
nekeler sarsıla sarsıla hep sızdırmış. Biz
tenekelere normal kapatma yapıyorduk;
halbuki özel bir kapatma gerekiyormuş.
Onun için özel bir makine bulduk, sipa-
riş ettik, sorunu hallettik.
Cemil, ürettiğimiz peynirin ihracatı ile
meşgul oldu ve bu işte çok başarılıydı.
Fakat kendisini az kalsın orada kay-
bediyorduk, çünkü meraklı bir insan-
dı aynı zamanda. Girmiş bir soğuk
hava deposunun içine, ama kapıyı
içeriden açamayınca dışarı çıkama-
mış. Ufak bir cama vurup bağırırken
tesadüfen birisi görüp çıkartmış.
Dış ticareti öğrenmek kadar, süt üreti-
mine has zorlukları öğrenip bunlarla baş
etmek de zaman, çaba ve sabır gerektiri-
yordu. Özellikle ilk yıllarda, bu alandaki
bilgi ve tecrübe eksikliğinden kaynaklanan
problemler hayli sıkıntı yaratmıştı. Erhan
Öner’e göre Necati Akçağlılar, baba mesle-
ği peynircilik olduğundan bu işin zorluğu-
nu çok iyi biliyordu:
Mis Süt işine girdiğimiz zaman Necati
Bey konuya yabancı olmadığı için bizi
zaman zaman uyarırdı. Sütçülüğün ilk
senelerinde çok sıkıntı çektik. Necati Bey
aileden mandıracılığı ve peynirciliği bil-
diği için derdimizi iyi anlar, bu işin kolay
olmadığını bilirdi.
Süt organik bir madde olduğundan, aynı
lezzet, kalite ve standartlarda üretilme-
si hem zor, hem de çok önemliydi. Sütün
kalitesini belirleyen çok sayıda unsur var-
dı ve bu unsurların hepsini birden her an
kontrol altında tutmak mümkün olamıyor-
du. Nihat Gökyiğit’in anılarında yer etmiş
şu anı, işin zorluk derecesini açıkça göste-
riyordu:
Bir pazar günü telefon geldi. Fabrikanın
başındaki Erol, çok kötü bir haberi oldu-
ğunu, sütleri açtıklarında içinden yoğurt
çıktığını söyledi. Yani kutunun üzerinde
süt yazıyordu, ama içinden yoğurt çıkı-
yordu. Her türlü araştırmayı yaptık ama
sebebini bulamadık; ne UHT’de arıza
bulabildik, ne aseptik tankta, ne eşanjör-