Table of Contents Table of Contents
Previous Page  135 / 285 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 135 / 285 Next Page
Page Background

134

ileride bu kuruluşa yapılacak satışlar kar-

şılığında 250 milyon lira avans talep edildi.

Bu kaynak da fabrikanın faaliyete geçmesi

için gereken hammaddenin temininde kul-

lanıldı.

Toros Gübre’nin inşası sırasında karşılaşı-

lan tek zorluk finansman değildi. Ülke eko-

nomisinin bu yıllarda içinde bulunduğu

sıkıntıyla bağlantılı olarak özellikle inşaat

malzemesi temin etmek son derece güç-

leşmişti. Çimento, demir, inşaat makinesi

ve yedek parça temininde büyük güçlükler

yaşanıyordu. Enerji ve döviz darboğazının

yanı sıra büyük işçi eylemleri ve grevler ne-

deniyle üretim sektörünün büyük kan kay-

bına uğradığı Türkiye, tam bir yokluklar

ülkesi durumuna düşmüştü. Karaborsa-

cılık almış yürümüş, hemen her türlü mal

yoklar listesine girmişti.

Ekonomiyi ve günlük yaşamı en çok zorla-

yan konuların başında, akaryakıt teminin-

de yaşanan sıkıntılar geliyordu. Döviz yok-

luğu nedeniyle ithal edilemeyen petrole bir

de 1978 yılında Petrol İhraç Eden Ülkeler

Örgütü (OPEC) tarafından yüksek oranda

zam yapılması, benzin, motorin, fuel-oil,

tüpgaz ve gazyağını yoklara karıştırmıştı.

Özellikle büyük kentlerde benzin istas-

yonlarının önündeki uzun araç kuyrukları,

980 ihtilali olduğu zaman

Ceyhan’da kalıyordum. Sabahın

köründe bizim işçi servisini yapan

adam telefon etti. Ben heyecanlan-

dım, çünkü o saatte beni hiç kimse

aramaz. Kalkıp radyoyu açmamı,

ihtilal olduğunu, sokağa çıkma

yasağı ilan edildiğini söyledi; “Ben

işçileri getirecek miyim, getirme-

yecek miyim?” diye sordu. Biz de

o kadar geç kalmışız ki, aklımız

fikrimiz hep tesisi bitirmekte. “Sen

getirebiliyorsan getir, biz işimize

devam edelim burada” dedim.

O zaman müthiş mazot kıtlığı

vardı; çıkan tebliğlerden birinde

tarıma öncelik verildiği, öncelikle

mazotun bu alana harcanacağı

söyleniyordu. Biz gübre fabrikası

yapıyorduk, sıkıntımız da akut

derecedeydi. Hemen kaymakam-

lığa müracaat ettim, yakıt temin

edebilmek için bir belge aldım.

Bizim fabrikayı kurduğumuz yerle

Ceyhan arası 25 km idi. Gidip yakı-

tı alıp gelmeye kalksak, o mesafede

araç zaten aldığı yakıtı harcardı;

dolayısıyla bizim yakıtı kamyon-

larla yahut pikaplarla sahaya ge-

tirmemiz gerekiyordu. Bir iki kez

böyle yaptık, sonunda kaymakam

“Olmaz!” deyince ben de kayma-

kama çıktım, “Sayın kaymakam,

bu vasıtaları biliyor musunuz? Bu

paletli aracı ben buradan çıkarsam,

Ceyhan’a gelsin mazot alsın diye,

gelene kadar birincisi yolu mahve-

der, ikincisi öyle bir yakıt tüketir

ki, zaten oraya gelemez” dedim.

Zor bela ikna ettik ve pikapla

akaryakıt almaya devam ettik.

1

Erhan Öner

günlük yaşamın sıradan bir görüntüsü ha-

line gelmişti. Oysa fabrikanın tamamlan-

ması için iş makinelerinin çalışması gere-

kiyordu. O günlerde işleri yoluna koymak

için Ceyhan’daki şantiyenin başına geçen

Erhan Öner’e göre mazotun her damlası

altın kıymetindeydi:

O günkü kısıtlı şartlarda projeyi tamam-

lamaya gayret ediyorduk. Akaryakıt yok-

tu, oysa sahada çalışacak inşaat makine-

leri su gibi mazot harcıyordu. Bu mazotu

bulmak başlı başına bir problemdi. Gece

yola şantiyeden bir adam çıkarıyorduk,

Irak’tan gelen tırları çeviriyor, şantiyeye

getiriyordu; biz adama fazla para veri-

yor, deposundaki mazotu alıyorduk ki

şantiyedeki makine teçhizat çalışabilsin.

Sabahleyin lüzumsuz akaryakıt sarfiyatı

olmaması için makineleri inşaat alanına

tek tek yollamak yerine en ağır makineyi

öne koyuyor, diğerlerini de halatla birbi-

rine bağlıyorduk. Öndeki makine diğerle-

rini çekip götürüyor, yerlerine bırakıyor,

diğer makineler ondan sonra çalıştırılı-

yordu.

İnşaat için gereken diğer malzemelerde ya-

şanan sıkıntıları aşmak içinse yaratıcı çö-

zümler bulunuyor, eldeki her malzeme çok

dikkatli bir şekilde sarf ediliyordu:

Sabahın köründe işçi servisini yapan adam telefon etti; kalkıp radyoyu

açmamı, ihtilal olduğunu, sokağa çıkma yasağı ilan edildiğini söyledi.