

96
yor, sermaye yetersizliği ve yüksek
borçlar nedeniyle finansal darbo-
ğazdan çıkamıyordu. 1988 sonunda
gerçekleştirilen sermaye artırımına
ise TÜGSAŞ katılamayacağını açıkla-
dığından, hisselerini zorunlu olarak
İGSAŞ’a devretmişti.
45
Bu çalkantılara ve türlü zorluklara
rağmen sorunların en büyüğü he-
nüz sırasını beklemekteydi. Kriz,
1989 yılının başında patlak verdi.
Akdeniz Gübre’de çalışan 659 iş-
çiyi temsil eden Petrol-İş Sendika-
sı ile işveren sendikası KİPLAS ara-
sındaki toplu sözleşme görüşme-
lerinin uyuşmazlıkla sonuçlanma-
sı, 25 Ocak 1989 tarihinde Akdeniz
Gübre’de şalterin grev nedeniyle bir
kez daha indirilmesine yol açtı.
46
Türkiye’nin en uzun süreli işçi ey-
lemlerinden biri olan bu grev, o sı-
ralarda Akdeniz Gübre’de Proses ve
Planlama Mühendisi olarak çalış-
makta olan Necat Haksal’a göre tam
bir yıkıma neden olacaktı:
Fabrika, 1987 yılında rehabili-
te edildikten sonra son derece ve-
rimli çalışmaya başlamıştı. Arka-
sından 11,5 ay süren bir grev ya-
şandı Akdeniz Gübre’de. Bu ina-
nılmaz bir olaydı; 11,5 ay bir gre-
vin sürmesi çöküş demektir, başka
bir şey değil. Türkiye’nin o dönem-
de içinde bulunduğu şartlar, gerek
ekonomik gerek sosyal çalkantılar,
bize de böyle bir pay verdi. Esasen
bu bir denge bozukluğu idi. Çün-
kü Türkiye o yıllarda türlü sıkın-
tılar içerisinde boğuşuyordu. Siya-
si istikrar da yoktu, ekonomik is-
tikrar da. Dolayısıyla bu dengesiz-
lik, bir şekilde işyerlerine de, fab-
rikalara da yansıyordu. 11,5 aylık
grev de öyle oldu. Bir şirketin 11,5
ay üretim yapmadan ayakta dur-
ması mümkün olabilir mi?
47
Gerçekten de Akdeniz Gübre’de tar-
tışmalarla, karşılıklı suçlamalarla
338 gün süren grev, Yönetim Kuru-
lu Başkanı Mehmet Akdaş’a göre za-
ten son dört yıldır çeşitli nedenlerle
bir türlü darboğazdan kurtulamayan
Akdeniz Gübre’nin durumunu daha
da ağırlaştırmıştı. Grev sırasında du-
rumdan ümidini kesen ortaklar, bir-
kaç kez grevin sona erdirilmemesi
halinde şirketin tasfiyeye gideceği-
ni açıklamışlardı.
48
Şirketin, 1989 so-
nuna gelindiğinde, bir önceki yıldan
devreden 80 milyar TL iç ve dış bor-
cu bulunuyordu.
49
Bu borçların öde-
nip şirketin bitkisel hayattan kur-
tarılabilmesi için sermaye artırımı
yapmaktan başka çare kalmamıştı.
Tüm umut, Kuveytli ortağın getire-
ceği taze paradaydı. Ancak PIC’nin
21 Kasım 1989 tarihinde yapılan ge-
nel kurula katılmaması, sermaye ar-
tırımı ihtimalini de tümüyle ortadan
kaldırıyordu. Bu durum, Mehmet
Akdaş’a göre, bir bakıma Kuveytli
ortakların “şirketin hayatiyetinden
ümidi kestiğini” gösteriyordu.
50
Ne var ki bu olumsuz tablo, 1990’ın
ilk günlerinde sürpriz bir gelişmey-
le bambaşka bir görünüm aldı. Güb-
re piyasasında büyük yankılar uyan-
dıran bu gelişme, Toros Gübre’nin
Kuveytli PIC, Şekerbank ve İş
Bankası’nın hisselerini toplayarak
%50,5 payla Akdeniz Gübre’nin bü-
yük ortağı haline gelmesiydi.
51
Er-
han Öner’e göre bu önemli gelişme,
biraz da tesadüflerle şekillenmişti:
PIC’nin başında Al-Nouri diye ben-
den 10 yaş büyük, çok muhterem
bir zat vardı. PIC, TAGAŞ’a da or-
tak olduğundan, üç ayda bir yö-
netim kurulu toplantısı oluyor,
gidip geliyoruz. Al-Nouri ile ya-
kın bir dostluğumuz oldu; bizi ha-
kikaten çok seviyor, “sektörü bi-
liyorlar, çok ataklar” diye. Tabi-
ri caizse gözümüzün içine bakı-
Akgübre’nin ALINMASINDAN SONRA TOROS,
ÜRETİM kapasitesiYLE sektöründe ilk kez
liderlik KOLTUĞUNA oturdu.