Previous Page  47 / 162 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 47 / 162 Next Page
Page Background

47

taşoğlu firması görevlendirilmişti.

Ancak inşaatın arzu edilen hızda

ilerleyememesi üzerine, o günlerde

genç bir mühendis olan Ümit Özde-

mir de, aynı Erhan Öner gibi, işi bir

an önce tamamlayabilmek için “tası

tarağı toplayıp” Ceyhan’a gelmiş ve

orada bir yıl kalarak iskelenin inşa-

sını bitirmişti:

Başlangıçta biz 5 günde bir gidip

geliyorduk Ceyhan’a. Daha son-

ra Erhan Bey daimi olarak ora-

ya gidince, bize de “Kalkın gelin,”

dedi. İstanbul’dan kalktık gittik.

Ancak 15 günde bir, hafta sonla-

rı İstanbul’a gelebiliyorduk. Pos-

tu oraya serdik ve bizzat işin ba-

şında durduk. İskeleyi öylece bi-

tirdik. Ama kolay olmadı. O sıra-

da Türkiye’de ekonomik kriz var-

dı. Toros’un yapımı sırasında kar-

şılaştığımız en önemli zorluk-

lardan biri de malzeme bulmak-

tı. Türkiye’de o zaman sac yok-

tu, profil yoktu. Sadece sac almak

için Karabük’e, Ereğli’ye gidilirdi.

Günlerce beklerdik. Özel izinler,

tahsisler alınırdı. O tahsisleri kul-

lanarak imalat yapardık. “Expan-

sion joint” yoktu, sacdan uydur-

duk; koca gemilerin bağlanacağı

döküm babalar yoktu, borudan

yaptık, içine beton döktük. Kalıp-

ÜMİT ÖZDEMİR

Tekfen İnşaat Genel Müdürü

Bir tane cankurtaran botumuz, bir de kamarotumuz vardı Şekip isminde, botu kullanan.

Sabah saat 5’te beni kaldırırdı. 6’da duba açılıncaya kadar gider kaşık atar, balık tutar-

dık. Yarım saatte 17 tane kofana yakaladığım oldu. Bazen hiçbir şey yakalayamadığım da

oluyordu tabii. İskele ilerledikçe ucuna bir projektör koyuyorduk, gemiler çarpmasın diye.

Akşamleyin gidiyorduk iskelenin ucuna, aşağısı balık kaynıyordu. Bir gecede 70 tane lev-

rek tutulduğu oluyordu.

Irak-Türkiye Petrol Boru Hattı yapılırken, iskelenin çelik elemanlarını yapmak için, iske-

le yakınında 40-50 dönümlük bir yer BOTAŞ tarafından bize tahsis edilmişti. Orada biz

bir de çelik konstrüksiyon imalat fabrikası kurmuştuk. O fabrikanın yanında bir ofis bi-

nası vardı. Onun da yanında, tam deniz üstünde şantiyeye gelenlerin kalması için yapı-

lan üç odalı, salonlu prefabrik bir bina vardı. Oranın adını “Kartal Yuvası” koymuştuk. Biz

mühendisler gider, orada kalırdık, altı kişi. Akşamleyin de balık getirirlerdi. Balık boldu

o zamanlar. Kartal Yuvası’ndan merdivenle aşağı indiğiniz zaman pırıl pırıl bir deniz çı-

kardı önünüze. Oradan gece denize girerdik. Sonra sabah erken kalkıp işbaşı yapardık.

ları, her şeyi tamamen kendimize

göre uydurduk. Ama gayet de gü-

zel oldu sonunda.

40

Terminal yapılırken karşılaşılan so-

runlardan bir diğeri de, çalışma sa-

atlerinin sınırlı olmasıydı. Sabah 6

ile 11 arasında çarşaf gibi olan deniz

öğle saatlerinde kabarmaya başlı-

yor, kazık çakma işini sekteye uğra-

tıyordu. Bu nedenle ekip sabah 6’da

işbaşı yapıyor ve Ümit Özdemir’e

göre “olağanüstü bir gayretle” öğle-

ne kadar yapabileceğinin en fazlası-

nı yapmaya çalışıyordu:

Ben pazar dahil her sabah 6’da

işin başında olurdum. Gidip ka-

zık çakardık. O işte biz 3-4 kişi

çalışıyorduk. Şimdi benzer bir iş

yapsak, 30 kişi çalışır. Bir forme-

nimiz vardı, Reis. Onunla ikimiz

yaptık her işi. Sırtımızda putrel ta-

şıdık, kalıbını da, betonunu da,

her şeyini biz yaptık.

Bu ağır şartlara rağmen hummalı bir

çalışmanın sonucunda iskele zama-

nında tamamlanacak, ancak iskele-

nin üzerindeki taşıyıcı sistemleri ge-

tiren geminin batması, açılışa epey

Ceyhan fabrikasının önüne

inşa edilen iskeleden sorumlu

olan Ümit Özdemir de Erhan

Öner gibi işi hızlandırmak için

İstanbul’dan Ceyhan’a gelmiş

ve iskelenin her ayrıntısıyla

bizzat ilgilenmişti (sağda).

Özdemir’e göre iskelenin

inşasında da en büyük sorun

gerekli malzemelerin temin

edilebilmesiydi. Yoklukların

neden olduğu birçok problem

pratik çözümler bulunarak

aşıldı. Ancak konveyör ve

vinç sistemlerini taşıyan

geminin batması, iskelede de

planlanan takvimin gerisine

düşülmesine neden oldu.