Previous Page  42 / 162 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 42 / 162 Next Page
Page Background

42

çeyim, tesisi bir an evvel tamam-

layalım.” Böylece ben bir seneye

yakın Ceyhan’da kaldım.

32

Erhan Öner’e göre o dönemde Cey-

han şantiyesindeki imkânlar, bu-

günküyle karşılaştırılamayacak ka-

dar geriydi. Şantiyede ofis ve şantiye

binası olarak kullanılan sadece 4-5

konteyner vardı ve yeni bir kontey-

ner ilave edecek imkân yoktu. Bu

nedenle Erhan Öner, şantiye şefinin

masasının karşısındaki misafir kol-

tuğu ile önündeki sehpayı ofis edin-

miş ve bir sene boyunca işlerini bu-

radan yürütmüştü. Bugün en küçük

bir şantiyede bile 8-10 vinç kullanı-

lırken, Ceyhan’da bütün işler sadece

ERHAN ÖNER

Tekfen Grup Şirketler Başkanı

Ceyhan’ı yaparken içinde bulunduğumuz durum benim hep çocukluğumda annemin ta-

sarruf için yaptıklarını gözümün önüne getiriyordu. Onlar tabii harp yıllarını yaşamışlar.

Nüfus cüzdanlarında Amerikan bezi damgası var, ekmek karnesi damgası var. Dolayısıy-

la annem her şeyi son damlasına kadar kullanırdı. Bizim de şantiyede yaptığımız oydu.

Tahtayı kullan, köşebenti kullan, boyayı kullan. Ne varsa onu kullanıyorsunuz. Mesela is-

kele üzerindeki korkuluğun bir kısmı boru olarak gider, bir müddet sonra L köşeben-

de dönüşür, öbür tarafta başka bir şey olur. Açıldıktan sonra ziyaret edenler soruyordu,

“Niye bunu böyle yaptınız?” diye. Sebebi çok basit. Elimizde ne malzeme varsa onu kul-

landık. L varsa L’yi kullandık, boru varsa boru kullandık. Tesisi hakikaten güç bela bitir-

meye çalıştık.

iki vinçle yürütülüyordu. Bu yüzden

vinçler sürekli oradan oraya taşını-

yor ve en verimli şekilde kullanıla-

bilmeleri için her gün özel planlama

yapılıyordu. Şantiyede telefon yok-

tu. Tekfen, boru hattı işleri nede-

niyle Petrol Kanunu’nun bazı ayrı-

calıklarından yararlanabildiğinden,

cip üzerine monte edilmiş bir telsizi

vardı. Merkezle konuşmak gerektiği

zaman o cipe girip oradan bağlantı

kuruluyordu.

Bölgedeki asayiş durumu da iyi de-

ğildi. Türkiye’yi sarmış olan anar-

şi ortamı özellikle güney bölgeler-

de daha fazla hissediliyordu. Erhan

Öner şantiyeye gittikten sonra ai-

lesini de getirmiş, BOTAŞ’ın için-

de prefabrik bir eve yerleşmişti. An-

cak bazı tehditler alması yüzünden

1980 Eylül’ünde ailesini İstanbul’a

geri göndermek zorunda kalmıştı.

Bölgede sıkıyönetim uygulanıyor ve

sık sık yol kontrolleri yapılıyordu.

Bu durum, şantiyeye gelip giden ya-

bancılar tarafından hayli yadırganı-

yor, hatta Esin Mete’ye göre korku-

tucu olabiliyordu:

Bir gün İspanyollar oturuyor ara-

banın arkasında, ben de önde

oturuyorum, bir asker çıktı önü-

müze. Silahını da dayadı, “Dur!”

dedi. Durduk. Biz indik. Arkadaki

İspanyol ruhunu teslim ediyordu,

ne oluyoruz, nereye geldim ben

diye. Sonra, “Telaşlanmayın, biz

de buradayız,” falan diye sakinleş-

tirdik güç bela.

33

İstanbul ile Ceyhan arasındaki ula-

şım konusu da bir hayli sıkıntılıy-

dı. O günlerde Adana’ya günde sa-

dece iki uçak vardı. İstanbul’dan

uçak sabah erken kalkıyor, dönüş

geceyarısını buluyordu. Türk Hava

Yolları’nda grev olduğu zaman du-

rum daha da kötüleşiyordu. Ümit

Özdemir’e göre yine böyle bir grev

zamanında, Çakıt Vadisi’ndeki yol