21
yazı göndermişti. Kolej Başkanı Wright’ın
1943 yılında ülkeden ayrılması üzerine
vekâleten bu göreve getirilen Harold Scott,
1943-1944 dönemi için hazırladığı raporda
–biraz da endişeli bir şekilde– bu soruna
nasıl ciddiyetle eğilmek zorunda kaldıkla-
rını ve buldukları çözümü şöyle aktarıyor-
du:
Komite ve fakülte toplantılarında yapılan
uzun tartışmalar neticesinde, Türk ilko-
kullarından gelen çocuklara şimdi olduğu
gibi bir yıl yerine iki yıllık hazırlık okutul-
masına karar verildi... Ancak bu ayarla-
manın kayıtları ciddi bir şekilde etkile-
mesi ve Kolej’in varlığını tehlikeye atması
halinde geriye alınmasını sağlayacak bir
önlem de getirildi.
Fakültemizin Amerikalı ve Türk üyele-
ri, öğrenim süresinin uzamasının Kolej’e
olan talebi azaltmayacağı konusunda
hemfikirler. Onlara göre Amerikan eği-
tim sisteminin prestiji öylesine yüksek ve
Amerika’dan diploma alma isteği öyle
güçlü ki, en azından bir süre daha, Ro-
bert Kolej’de okumak birçok Türk öğrenci
tarafından ABD’de öğrenim görmek için
bir basamak olarak algılanmaya devam
edecek.
11
Feyyaz Berker, ilk kez Tarsus Amerikan
Koleji’nde tanıştığı ve Amerikan okullarına
mahsus olan “özgürlükçü disiplin” ve “ders
dışı sosyal aktiviteler” gibi kavramları Ro-
bert Kolej’de de bulmuştu. Robert Kolej’in
eğitim felsefesi, insana özgür düşünmeyi
ve fikirlerini açıkça söylemeyi öğretiyor-
du: “Fikirlerinde özgürsün ve hocan ne
düşünürse düşünsün, onları cesaretle söy-
leyebilirsin, böyle bir özgürlük var.”
12
Ona
göre Türkiye’nin gelişmesini, ilerlemesini
sağlayacak ortam, bireysel yaratıcılığa ve
çokyönlü düşünme yeteneğine izin veren
bu serbestlik ortamıydı. Berker, işte bu or-
tam içinde, arkadaşlarının 1946 yıllığında
da mim koydukları gibi, dersleri dışında
Türkiye’nin çeşitli sorunları hakkında ka-
fa patlatıyor, araştırmalar yapıyor, bunları
farklı ülkelerle karşılaştırıyor ve analiz et-
meye çalışıyordu.
Berker’in sosyal etkinliklerle ilgili eğilim-
leri ise çoğunlukla sporla ilgiliydi. Spor,
kampüs hayatında önemli bir yer tutuyor-
du ve öğrencilere diledikleri hemen her
sporu yapabilecekleri bir ortam sağlan-
mıştı. 1946 yıllığında arkadaşlarının “spor
salonunun müdavimi” ve tam bir “spor
âşığı” diye nitelendirdikleri Feyyaz Ber-
ker, öğrenciliğinin son iki yılında Atletizm
Birliği’nin de başkanlığını üstlenmişti.
Hafta sonları spor yaptım. Her sporu
biliyordum; kayak, basketbol, voleybol,
pinpon, futbol... Çoğunun da kaptanıy-
dım. Bir futbol maçında, hangi takım ile
oynadığımızı hatırlamıyorum, kaşım ya-
rıldı, hâlâ izi vardır. Bir de tekme yedim,
hiç unutmuyorum, kolejin hastanesinde
dikiş attılar.
Feyyaz Berker,
Boğaziçi
dergisi için yaptığı
bir söyleşide de, kolej yıllarında kökleşen
spor sevgisinin onu bir daha hiç bırakma-
dığını ve bu tutkuyu hayat boyunca bera-
berinde taşıdığını söylüyor.
Gençlerin boş zamanlarını sporla de-
ğerlendirmelerinden yanayım. Spor,
sportmenliği de beraberinde getiriyor ve
insana kişilik kazandırıyor. Yaptığınız
eyyaz Berker’in küçüklüğün-
den beri spora olan düşkünlüğü,
Robert Kolej yıllarında tam bir
tutkuya dönüşmüştü. Yatılı olma-
sı nedeniyle hafta sonlarında da
çoğunlukla okulda kalan Berker,
vaktinin çoğunu spor salonunda
geçirmeye başlamıştı. Tenisten
basketbola, voleyboldan masa te-
nisine kadar birçok değişik branşta
spor yapan Berker, okulun futbol
takımının da değişmez kadrosun-
daydı (alt sırada soldan birinci).
F