107
yıllar boyunca siyasi istikrarı sağlayama-
yan ve güçsüz koalisyon hükümetlerinin
günü kurtarmaya yönelik politikalarına
mahkûm olan Türkiye, bu gelişmeleri sa-
dece izlemekle yetinmiş ve hiçbir ciddi
adım atamamıştı.
Kemer sıkmak yerine dış ticaret açığını
sürekli yeni dış borçlarla kapatmaya ça-
lışmanın maliyeti, 70’lerin sonlarına doğ-
ru döviz rezervlerinin tümüyle erimesi ve
Türkiye’nin borçlarını ödeyemez duruma
gelmesi şeklinde kendini gösterdi. Döne-
min başbakanı Süleyman Demirel’in ifade-
siyle 70 sente muhtaç hale düşen Türkiye,
özellikle 1978 ve 1979 yıllarında döviz yok-
luğu, akaryakıt yokluğu, enerji yokluğu ve
mal yokluğuyla mücadele etmek zorunda
kaldı. Üretim hızla düşerken, ekonomik
göstergelerin hepsi de son derece olumsuz
bir tablo ortaya koyuyordu. Bu zorluklara,
kısır siyasi çekişmeler ve artan iç huzur-
suzluk da eklenince, ortaya son derece ka-
ramsar bir görünüm çıkmıştı.
eyyaz Berker, Türk Sanayici-
leri ve İşadamları Derneği başkanı
olduğu yıllarda bir grup işadamıyla
birlikte ampul fabrikasında (solda).
Tekfen’in İstanbul 4. Levent’te
kurduğu fabrika 5000 metrekare
kapalı alana sahipti ve 1964 yılın-
da üretime başlamıştı. Fabrikada
kullanılan üretim teknolojisi tü-
müyle Batı Almanya’dan alınmıştı.
Fabrikada normal aydınlatma
ampullerinin yanı sıra beyaz sili-
kalı, içten renklendirmeli, reflek-
törlü, civa buharlı ve dekoratif
şekilli ampuller de üretiliyordu.
F
Bu olumsuzluklar hemen her sektörde et-
kisini şu ya da bu şekilde gösterirken, am-
pul sektörü, devlet tarafından uygulanan
fiyat kontrolü nedeniyle bir kat daha fazla
sıkıntı içerisindeydi. Yüksek enflasyonun
geçerli olduğu ve Türk lirasının yabancı
paralar karşısında sürekli değer kaybet-
tiği bir ortamda ampul fiyatlarının ağır
işleyen bürokrasi tarafından belirlenme-
si, hemen her zaman satış fiyatının mali-
yetin gerisinde kalmasına yol açıyordu ki,
bu durum daha fazla ürettikçe daha fazla
para kaybetmek anlamına geliyordu. Yani,
ampul üreticisi, bir yandan ampul yokluğu
nedeniyle büyük sıkıntı çeken vatandaşa
karşı üretim yapma sorumluluğunun, bir
yandan da üretimi durdurma gerekliliğinin
baskısını üzerinde hissediyordu.
70’li yılların iş dünyasına yüklediği bir baş-
ka baskı unsuru da, grevler ve grevlerin yol
açtığı verim kayıplarıydı. Tekfen’in ampul
fabrikası, DİSK’in altında örgütlenmiş olan
Metal-iş Sendikası’na bağlıydı. Sendika
hayli etkiliydi ve uzun süreli olmasa bile
birkaç kez greve gitmişti. Öte yandan ham-
madde tedarikçisi olan şirketlerde yaşanan
grevler de doğal olarak fabrikadaki işlerin
yavaşlamasına, hatta durmasına neden
oluyordu. Örneğin 1978 yılında Mersin’de-
ki soda fabrikasında 140 gün süren grev
nedeniyle bu maddenin piyasadan tümüy-
le kalkması, cam fabrikasındaki işleri son
derece olumsuz etkilemişti. Tekfen, o dö-
nemde, bin bir güçlükle yurtdışından soda
getirtmek zorunda kalmıştı.
Ayrıca, fabrikadaki grev ve eylemler, firma-
nın içinden yürütülen dağıtım faaliyetleri-
nin de durmasına yol açıyor, depolar dolu
bile olsa firma bu dönemlerde satış yapa-
maz hale geliyordu. Ürünlerin fabrikadan
tüketiciye kesintisiz bir şekilde akması,
Nihat Gökyiğit’e göre “bir günde kazanıl-
mayan” ve “iğne ile kuyu kazar gibi” oluş-
turulan pazarın kaybedilmemesi için çok
önemliydi. Bu nedenle dağıtım ağının ayrı
bir şirket olarak çalışmasına karar verildi.
Yani bir bakıma 1970’lerin iş yaşamına
damga vuran grevler, 1979’da Tekfen Gıda
ve Tüketim Maddeleri Pazarlama A.Ş.’nin
kurulmasına da vesile teşkil etti.
Hem Feyyaz Berker, hem Nihat Gökyiğit,
işçi eylemlerinin yanı sıra döviz sıkıntı-
sının had safhada hissedildiği bu yılların,
Türkiye’nin en kötü dönemi olduğunu dü-