100
Üç ortak aramızda inşaat işlerinin yanın-
da istikrarlı bir işimiz de olması üzerine
konuşuyorduk. Bu işte bazen iyi, bazen
kötü zamanlar olduğundan, sanayi işine
de girmemiz gerektiğini düşünüyorduk.
Ampul işini bizim aklımıza ilk sokan rah-
metli Kâmuran Sertel oldu. O da kabına
sığamıyor, kendine ortak ve sermaye arı-
yordu. Anladığım kadarıyla sermayesi
yoktu. Feyyaz ile ben onu kolejden tanı-
yorduk. Bize geldi, müthiş hazırlanmıştı,
bu işin niye yapılabileceğini anlattı. Elekt-
rik ihtiyacı Türkiye’de yüzde 15 dolayla-
rında artıyordu; bu da ampul ihtiyacının
artacağını gösteriyordu. Kâmuran hiçbir
yabancı teknolojiye ihtiyacımız olmadığı-
nı, bu işi yapabileceğimizi düşünüyordu.
Biz de tam o ara bir sanayi işine girmek
üzerine konuştuğumuzdan, zamanlaması
çok uygun geldi, Necati’yi de ikna ettik.
Kâmuran Sertel öngörülerinde haklıydı.
O yıllarda belki İstanbul ve başka büyük
şehirler değilse bile, Anadolu elektrikle he-
nüz yeni tanışmaktaydı. Geçmişten sadece
mum ve gaz lambası miras alan cumhuri-
yet, elindeki sınırlı imkânlarla 1950’lere
kadar elektrik üretimini 45 GWh’den 790
GWh’ye çıkarabilmiş, Menderes dönemin-
de ise yeni enerji yatırımlarıyla bu miktar
2.815 GWh’ye yükseltilmişti.
1
Ama bu miktar, Avrupa’nın halen çok geri-
sindeydi. Örneğin, ekonomik imkânları iti-
bariyle Türkiye’ye en yakın ülkelerden biri
olan İspanya’da, 1960 yılındaki elektrik
üretimi Türkiye’nin 6,5 katından fazlay-
dı.
2
Türkiye’de nüfusun yüzde 69’u henüz
elektrikten yararlanamıyordu.
3
Elektriğe
kavuşmuş köylerin sayısı 200’ü biraz aşı-
yordu.
4
Kısaca, Türkiye’nin büyük bir kıs-
merika’ya ilk gittiğim zaman
beni en çok etkileyen şey, her
yerin aydınlık olmasıydı. Her yerde
müthiş bir aydınlık vardı. Seneler
sonra ampul işine girdiğimiz zaman
bunun sebebini anladım. Çünkü
rakamlar şöyleydi: Türkiye’de
nüfus başına –ki o zamanlar faz-
la bir nüfusumuz yoktu– yarım
ampul sarf edilirken, Avrupa’da
üç, Amerika’da on ampul sarf
ediliyordu; aydınlık oradandı.
A
Nihat Gökyiğit
Amerika’ya ilk gittiğim zaman beni en çok etkileyen şey, her
yerin aydınlık olmasıydı. Her yerde müthiş bir aydınlık vardı.