Previous Page  32 / 162 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 32 / 162 Next Page
Page Background

32

Toros Gübre fabrikasının

inşasına başlandığı

dönemde Türkiye’de büyük

bir ekonomik darboğaz

yaşanıyordu. Döviz

rezervleri eridiğinden ithalat

yapılamıyor, karaborsanın

önüne geçilemiyordu.

Sokaklarda oluşan kuyruklar

artık günlük hayatın bir

parçası olmuştu.

Toros Gübre inşaatı böyle bir

yokluk ortamında başladı.

Malzeme temininde yaşanan

sıkıntılara ek olarak yüksek

enflasyona bağlı büyük

fiyat artışları, projenin

ekonomik olarak da güçlükle

tamamlanmasına neden oldu.

hükümet de çoğunluğunu kaybede-

rek düşmüş ve yerine CHP hüküme-

ti kurulmuştu.

O sırada Türkiye derin bir ekono-

mik bunalımın içindeydi. Döviz re-

zervleri tümüyle erimiş, geçmiş

borçlar ödenemediği için Irak, boru

hattından petrol vermeyi kesmiş-

ti. Çimento sanayiinden otel işlet-

melerine kadar her sektöre yayılan

grevler hayatı durma noktasına ge-

tirmişti. Kömür temin edilemediği

için Seyitömer ve Tunçbilek santral-

leri elektrik üretmeyi durdurmuş-

tu. Ekonomik istikrarsızlık ve kont-

rolsüzlük nedeniyle hemen her mal

karaborsaya düşmüştü. Demirin res-

mi fiyatı 8 TL iken karaborsada 11

TL’ye, boru 30 TL iken 60 TL’ye satı-

lıyordu. Çimento yoklara karışmıştı.

1978 yılı “zam yılı” ilan edilmiş, bazı

mallarda %200’ü aşan fiyat artışları

meydana gelmişti. 1977-1980 yılla-

rı arasında enflasyon %24 seviyesin-

den başlayarak sırasıyla %53, %64 ve

%107’ye yükselmişti.

17

Bu süre içinde ekonomiyi içinde bu-

lunduğu darboğazdan kurtaracak

yeni kaynakların temini için hükü-

metin gösterdiği çabalar ise sonuç-

suz kalmıştı. IMF’nin acı reçetesi-

ne direnen hükümetin talep edi-

len yaptırımları uygulamaktan ka-

çınması, yabancı finans kaynakları-

nın kredi musluklarını kapatmasına

yol açmıştı. Söz konusu dönemde

birçok uluslararası kredi kuruluşu,

Türkiye’ye verilecek kredi ve borç-

ları Türkiye’nin IMF’nin önerilerini

kabul etmesi şartına bağlamıştı. Di-

ğer taraftan hükümet, kalkınma hı-

zının düşürülmesi, paranın değeri-

nin sürekli regüle edilmesi, yaban-

cı sermayeye daha geniş olanaklar

sağlanması ve özel sektör yatırım-

larına kolaylık tanınması yönünde-

ki IMF önerilerini uzun süre red-

detmiş, dış çevrelerde ise bu du-

rum sıklıkla “Türkiye bu politika-

larla hiçbir yere varamaz,” yorumla-

rının yapılmasına yol açmıştı.

18

Bu koşullar arasında yeni bir dış kre-

di bulmak hemen hemen olanak-

sız hale gelmişti. Tekfen, bir yan-

dan Ceyhan’daki çalışmaları ilerlet-

meye çalışırken, bir yandan da dı-

şarıdan temin edilecek teknoloji ve

ekipman için kapı kapı dolaşıp fi-

nansman arıyordu. O sırada Necati

Akçağlılar’ın Fransa’daki bir arkada-

şı, İspanya’daki kredilerin açık oldu-

ğunu ve belki oradan bir kredi te-

min edilebileceğini söyleyince, göz-

ler bu ülkeye çevrilmişti. Gerçekten

de birkaç seyahatin ardından İspan-

ERHAN ÖNER

Tekfen Grup Şirketler Başkanı

1977 seçimlerinden sonra krediler iptal olunca Avrupa’daki firmalara dedik ki “Hiç

değilse mühendislik çalışmalarını tamamlayın da yarıda kalmasın, durum bir şekilde

düzelecek, zamandan kazanalım.” “Olmaz, iç kaidelerimiz dolayısıyla devam edeme-

yiz,” dediler ve durdurdular projeyi. O zaman biz kendi mühendislerimizle dizayna de-

vam etmeye karar verdik. Bununla ilgili enteresan bir anımız da var. Bizim fabrikada

bir torbalama tesisi vardır, gübreleri torbalayan. Hollandalılar dizayn ediyordu, dur-

durdular. Biz devam edeceğiz, ama elimizde makine ağırlıkları yok. Dolayısıyla varsa-

yımlarla dizayna devam ettik, arkadan da inşaatı yapmaya başladık. Fakat aradan za-

man geçip Hollandalılarla kredi anlaşması yürürlüğe konunca, makinelerin düşündü-

ğümüzden daha ağır olduğu anlaşıldı. Yapılan yapı o kadar ağırlığı taşımaya uygun

değil. O zaman binayı hafifletmemiz gerekti. Şimdi baktığınız zaman, 35 metre yük-

seklikteki binanın belki 20 metresine kadar tuğla örülü, sonra Ytong başlıyor, daha

hafif olduğu için. Fabrika bitti, geziyoruz, her gelen bakıyor, binanın yarısı kırmızı, on-

dan sonrası beyaz. Soruyorlar nedir diye, biz de her seferinde bu hikâyeyi anlatıyoruz.