Table of Contents Table of Contents
Previous Page  47 / 285 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 47 / 285 Next Page
Page Background

46

Co. adlı bir şirkette altı aylığına proje mü-

hendisi olarak geçici bir iş buldu ve dönüş

hazırlıklarına başladı.

Dönüşüm biraz gecikmeli oldu. Gemiyle

dönmek istiyordum. Ama gemilerde yer

bulmak çok güçtü, bu yüzden müfettişlik-

ten bize kendi başımızın çaresine bakma-

mızı söylediler. Sonunda İzmirli arkada-

şımla beraber iki tane yer bulduk vapur-

dan. Büyük bir yolcu gemisiydi; o gemiyle

Atlantik’i geçtik. Vapur bizi Fransa’da

bıraktı, sonra İtalya’ya, Napoli’ye geçtik

otobüsle. Fakat orada bir azizliğe uğra-

dık. O zamanın kurlarını bilmiyorum. Ka-

raborsada muazzam bir fark vardı. Birisi

gelip bir vapurdan söz ediyor, bir diğeri

tren gösteriyordu. Biz bir tanesiyle anlaş-

tık. Doları liretle değiştirecek, bilet alıp

Türkiye’den gelecek vapuru yakalaya-

caktık İstanbul’a gitmek için. Hesap kitap

yaptık, vaziyet gayet iyiydi. “Vapurdan

bilet alalım” dedik, ama aldığımız vapur

biletleri sahte çıktı.

Bu sefer baktık ki paramız bitiyor, turistik

seferleri kestik. Parayı nakde tahvil ede-

lim, daha kıymetli olsun diye düşündük;

ihtiyaçlarımızı ve hediyelerimizi aldık.

Muayyen bir miktar da ailemiz bizi des-

tekledi; böylece Türkiye’ye gidecek vapu-

ra iki bilet bulduk. Öğle yemeğine yetiş-

mek üzere vapura kendimizi attık. Bu kez

bir görevli bilete bakıp bizim biletimizin

“yemek hariç” olduğunu, bu vapura bine-

meyeceğimizi söyledi. Oradaki otoritelere

bildirdik; “Sizin işleminizi ancak kendi

vapurunuz yapar. Biz gerekli manifes-

toyu kapadık. Ama kaptanınız isterse iki

tane daha ilave edelim” dediler. Sonun-

da iki bilet daha verildi bize. İtalyanlara

kızdığımız gibi Türklere de kızdık, kendi

vatandaşlarını orada sahiplenmedikleri

için. Nihayet Ankara vapuruna bindik,

İstanbul’a geldik. İstanbul’da babam kar-

şıladı, çok zayıf buldu beni. İlk iş olarak

doktora götürdü, hasta mıyım değil mi-

yim diye. Ben gerçekten de çok zayıftım,

61 kiloydum; Amerika’da çok spor yap-

mıştım, futbol oynamıştım.

3

Necati Akçağlılar, Türkiye’ye döndükten

sonra bir sene kadar babasıyla birlikte pey-

nir işinde çalıştı, ama anlaşamadılar. Onun

kafasındaki iş bu değildi ve eğitimini aldığı

alanda yükselmek istiyordu. Babası önce

bu düşünceye karşı çıktıysa da sonunda

durumu kabullenmek zorunda kaldı.

Sonunda babam “Tamam, ne istersen

yap” deyince ben askerliğimi yapmaya

karar verdim, sonrası için önüme bir set

çekmesin diye. O sıralarda Kore Savaşı

çıkmıştı. Kore’ye gitmeye gönüllü oldum;

tümüyle bir maceraydı bu, başka bir şey

değil. Bizi yedek subay imtihanlarına sok-

tular. Önümde iki alternatif doğdu, biri

bahriye sınıfıydı, öbürü istihkâm. İzmir

memleketimiz olduğu için ben bahriyede

ısrar ettim. Deniz hizmetlerine gönder-

melerini, anneme babama yakın yerde

olmak istediğimi söyledim, olmadı. Bizi

NATO’ya, Bayındırlık Bakanlığı’na daha

münasip gördüler.