Table of Contents Table of Contents
Previous Page  238 / 285 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 238 / 285 Next Page
Page Background

237

ve birçok yabancı market zinciri bu dönem-

de Türkiye pazarına yatırım yapmak üzere

kolları sıvamıştı. Bu yönelişin ilk örnekle-

rinden biri, Alman sermayeli Metro idi. Bir

diğer yabancı yatırımcı ise, 1988 yılında

Galleria’nın bir kısmını alarak Türkiye’ye

giren Printemps Grubu’nun kontrol ettiği

Prisunic firmasıydı. Ahmet İpekçi, Fransız

yatırımcılarla nasıl bir araya geldiklerini

şöyle anlatıyor:

Bedrettin Dalan’ın İstanbul belediye

başkanı olduğu dönemde, Printemps

Türkiye’de bir hipermarket açmayı dü-

şünmüş. Firma, Türkiye’deki temsilcisin-

den, para yatıracakları ve idaresini fiilen

kendilerinin yapacakları böyle bir projeye

ortak olabilecek, muteber bir şirket bul-

masını istemiş. Bunun üzerine Printemps

temsilcileri bizimle görüşmeye geldiler.

Ben o zamana kadar Printemps adını hiç

duymamıştım; bu nedenle Necati Bey’e

gidip projeden bahsettim. Fransa’yla iliş-

kileri senelerdir devam eden Necati Bey

firmayı çok iyi biliyormuş. Bir an bile dü-

şünmeye gerek duymadan, “Hemen yapa-

lım!” dedi, “Onlar Fransa’da çok iyi isim

yapmış bir zincirdir; buraya o isim bile

yeter.” Bunun üzerine hemen belediyede

arazi tahsisi için düzenlenen açık artır-

maya katıldık. Dalan, bugünkü Tekzen’in

yerini önermiş. İhaleyi kazandık ve sonuç

itibariyle biz Printemps’ın bir kuruluşu

olan Prisunic’le birlikte orada büyük bir

hipermarket kurduk. Belpri adı da bele-

diyenin “bel”i ile, Prisunic’in “pri”sinin

birleşmesiyle ortaya çıktı. Bu kelime aynı

zamanda Fransızcada “güzel fiyat” anla-

mına geldiğinden, bir hipermarket için

son derece uyumlu bir isim oldu.

Tekfen, Prisunic ve İstanbul Büyükşehir

Belediyesi ortaklığıyla kurulan Belpri, 6

bin metrekarelik alanıyla Türkiye’nin ilk

“hipermarket”i idi. Çoğunluk hisselerinin

Tekfen’in elinde olmasına karşın, firmanın

başına bir Fransız genel müdür atanmıştı

ve başarılı bir operasyonla şirket kısa za-

manda iyi bir bilanço ortaya koymuştu. Ne

var ki ikinci ve hatta üçüncü mağazaların

nerelerde açılabileceğinin düşünüldüğü

bir sırada, 1989 yerel seçimleriyle beledi-

ye başkanlığının el değiştirmesi, geleceğe

yönelik planlarda da önemli değişiklikler

yapılmasını gerektirecekti:

Nurettin Sözen’in belediye başkanlığı se-

çimleri için hazırladığı reklam afişlerinde

Belpri’nin adı yer alıyor, afişte üzerinde

“Belpri” yazan bir canavar resmi ve “Ka-

pitülasyonlar Türkiye’yi yiyor” yazısı bu-

lunuyordu. Bu nedenle Sözen başkan olur

olmaz bizden, Belpri’nin hisselerini bele-

diyeye devretmemizi istedi. Biz burayı bu

hale getirinceye kadar senelerce uğraş-

mış, Fransa’dan bu işin ehillerini getir-

elpri’nin kuruluşu sırasında

belediyede arazi tahsisi için düzen-

lenen açık artırmaya katıldık. Satış

herkesin gözü önünde yapılıyordu.

Söz konusu araziler yap, işlet,

devret sistemine göre kiralanıyor

ve kira bedeli de açık artırmayla

belirleniyordu. O gün herkesi bü-

yük bir salona aldılar. O dönemde

Bedrettin Dalan’ın genel sekreter-

liğini yapan Atanur Oğuz da açık

artırmayı yönetiyordu. Kendisiyle

daha öncesinden de tanışıklığımız

vardı. Açık artırmada sıra bize

gelince, “Tekfen temsilcisi!” diye

bana seslendi, “Kalk ayağa da her-

kes bir görsün. Söyle bakalım, kira

için ne kadar veriyorsunuz?” Ben

ayağa kalktım ve “Yüz milyon veri-

yoruz efendim” dedim. O hiç oralı

olmadı, “Yazın! Tekfen temsilcisi

iki yüz milyon verdi.” Ben itiraz

edemedim ve yerime oturdum.

Sonra salondan çıkarken rahmetli

Atanur Bey bana, “Sen çok akıllı

adamsın” dedi, “Eğer itiraz etsey-

din fiyatı beş yüz milyona yükselte-

cektim, iyi ki sesini çıkartmadın.”

B

Ahmet İpekçi

Ben ayağa kalktım ve “Yüz milyon veriyoruz efendim” dedim. O hiç

oralı olmadı, “Yazın! Tekfen temsilcisi iki yüz milyon verdi.”