216
bir merdiven vardı, oradan yukarı doğru
baktım ve kendi kendime, “Hadi bakalım
Mehmet, bu işi becerebilecek misin?” de-
dim. Böyle besmeleyle işe başladık. 13-14
kişiydik, elimizde program yoktu, benim
hiç bankacılık tecrübem yoktu. O güne ka-
dar hep masanın öbür tarafına oturmu-
şum, mutfağını hiç bilmiyorum. Bu şekil-
de arkadaşlarla adım adım ilerledik ve 8
Ağustos 1989’da faaliyete başladık.
Bankanın kuruluşu yönünde yapılan baş-
vuruda 10 milyar liralık kuruluş sermaye-
sinin yüzde 10’unun yabancı katılımcılar
yoluyla karşılanacağı belirtilmişti.
2
Bu şe-
kilde yönetim, tümüyle grup içinden karşı-
lanan sermayeye ek olarak dışarıdan temin
edilecek bir kaynağın bankanın etkinliğini
artıracağına ve büyük bir yabancı banka-
yı ortak olarak yanına almanın Tekfen’e
fayda sağlayacağına inanıyordu. Bu ne-
denle, bankanın kuruluşunu izleyen gün-
lerde yabancı ortak arayışlarına hız verildi.
Öncelik, Toros Gübre’nin kuruluşundan
itibaren çok yakın ilişkiler kurulmuş olan
İspanyol bankalarına verilmişti. Tekfen’in
İspanyol yatırımcılar gözünde kazandığı
saygınlık ve güven, bu arayışın fazla uzun
sürmeden sonuçlanmasını sağladı ve 1990
yılında, İspanya’nın üçüncü büyük banka-
sı olan Banco Español de Crédito, ya da
kısa adıyla Banesto, yüzde 10’luk bir his-
seyle Tekfenbank’ın ortağı oldu. Mehmet
Erten’e göre bu ortaklık, iki kurum arasın-
daki tüm farklara rağmen çok verimli so-
nuçlar doğurmaya adaydı:
Tabii bizim faaliyet derinliğimiz ve bü-
yüklüğümüzle Banesto’nun büyüklüğü
arasında muazzam bir fark vardı. Fa-
kat grubun İspanyollarla 1970’li yıllara
dayanan ilişkileri bizi böyle bir noktaya
getirmişti ve bu noktanın keyfini sürme-
ye başlıyorduk. Banesto’nun desteğiyle
hem dış ticaret alanında, hem de fonlama
alanında çok hızlı mesafe almaya başla-
mıştık.
Ancak bu “hızlı” ve “keyifli” ilerleyiş, hem
İspanya’da hem de Türkiye’de birbiri ar-
dına gelen beklenmedik gelişmelerle bir
anda tersine dönecek ve Tekfen Grubu,
daha bankanın kurulmasının üzerinden
yalnızca birkaç yıl geçmişken, koşulların
son derece değişken olduğu bir ortamda
bankacılık yapmanın ne kadar zor olduğu-
nu anlayacaktı.
Zincir gelişmelerin ilk halkası, 27 Ara-
lık 1993 tarihinde İspanyol Merkez
Bankası’nın, bankacılık yasasına uygun
davranmadığı ve yanlış beyanda bulundu-
ğu gerekçesiyle Banesto’ya el koymasıydı.
Bu haber Banesto üzerinden yeni projelere
giren, fonlama sağlayan ve İspanyol ban-
kasının hissesini yükselterek daha büyük
finansmanlar üzerine konuşan Tekfen
yönetimi için tam bir şok oldu. Haberin
üzerinden sadece birkaç hafta geçmişken,
bu kez Türkiye piyasalarında başlayan
çalkalanma, ekonominin gidişi hakkında
kötü sinyaller vermeye başladı. Önce 13-14
Ocak tarihlerinde uluslararası değerlen-
dirme kuruluşlarından Moody’s ve Stan-
dard & Poor’s birbiri ardına Türkiye’nin
kredi notunu düşürdüler. Dış kredilerin
kesilmesiyle döviz fiyatları serbest piya-
sada hızla yükselmeye başladı. Merkez
lk senelerimizdi, borsada iş-
lem yapmaya başladık. O zamanlar
borsa yükseliyor, çok pozitif gidi-
yor. Tekfen grubunun da elinde,
kuruluşundan kalma Yapı Kredi
hisseleri var; peyderpey bunları
bizim vasıtamızla piyasada satıyor.
Bir gün Necati Bey, “Elimizdeki
bütün Yapı Kredi hisselerini sen al,
kârını koyup yavaş yavaş satarsın”
dedi. Hemen arkadaşlara söyledim.
Hazineden sorumlu Murat diye
bir arkadaşımız var, bana döndü,
“Mehmet Bey, bu hisseleri aldık
ama yarın sabah radyoyu açtığı-
mızda Hasan Mutlucan’ın serhat
türküleri söylediğini duyarsak ne
yapacağız?” dedi. Ben de “Şom
ağızlılık etme” dedim. Sanki bilmiş
gibi, ertesi sabah Saddam Kuveyt’e
girdi. Allahtan Türk piyasası böyle
bir krize gecikerek cevap verdi de
o hisseleri bir zarara uğramadan,
ama umduğumuz kârı gerçekleş-
tiremeden piyasaya satıp çıktık.
İ
Mehmet Erten
Sanki bilmiş gibi, ertesi sabah Saddam Kuveyt’e girdi. Allahtan
piyasa krize gecikerek cevap verdi de, o hisseleri satıp çıktık.