214
risk taşıyordu. Ama Türkiye’den dışarı-
ya giden bir müteahhit, projenin bedeli
kadar risk taşıyordu. Bugün Türkiye’de
maalesef bunlar hâlâ yok.
O yıllardaki proje finansmanı konusu,
Tekfen’in önünde, geleceğinin şekillen-
mesinde önemli rol oynayacak iki yol aça-
caktı. Bunlardan birincisi, Tekfen Grubu
içinde proje finansmanını temin edecek
bir oluşum yaratma düşüncesi, ikincisi
ise yabancı firmaların sahip olduğu bazı
avantajlardan yararlanarak grubun dışa
açılmasını hızlandırmak üzere, Avrupa’da-
Ancak Tekfen’in Yapı Kredi ve Arap-Türk
Bankası’ndaki rolleri aktif değildi ve sa-
dece hissedarlık bazında bir yatırımdan
ibaretti. Oysa 1980’lerin sonlarına doğru
gelinen nokta, Tekfen’in fiilen bir bankayı
satın alması ya da yeni bir banka kurma-
sını gerektiriyordu. Birinci seçenek, uygun
şartlara sahip bir banka bulunamadığı için
gündem dışı kaldı. Bunun üzerine grup
ikinci seçeneğe yönelerek, yeni bir ban-
ka kurmak için izin almak üzere Hazine
ve Dış Ticaret Müsteşarlığı’na başvurdu.
Ancak bu başvuru, piyasada yeterli sayıda
mevduat bankası bulunduğu gerekçesiy-
le reddedildi ve müsteşarlık başvurunun
Türkiye’de eksikliği daha fazla hissedilen
yatırım ve finansman bankasına çevrilme-
si yönünde telkinde bulundu. Bunun üze-
rine holding yönetimi tarafından yapılan
değerlendirmede yatırım bankasının da
amaçlanan hedeflere hizmet edebileceği
görüldüğünden, bu uyarı doğrultusunda
gerekli düzenlemeler yapılarak 26 Ağus-
tos 1988 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile
Tekfen Yatırım ve Finansman Bankası A.Ş.
resmen kuruldu.
Bankanın kuruluşunu, yaklaşık bir yıl ka-
dar süren bir hazırlık dönemi izleyecekti.
Öncelikle yönetim kadrosunun oluştu-
rulmasına yönelik çalışmalara başlandı.
Grubun çeşitli iş alanlarındaki faaliyetleri
nedeniyle bankalarla ve finans dünyasıyla
çok yakın ilişkileri söz konusuydu; ancak
yönetim kadroları arasında bankacılık ko-
nusunda deneyimli kimse mevcut olma-
dığı için banka müdürünün dışarıdan bu-
lunması gündeme geldi. O günlerde Toros
Gübre’de bütçe ve finansmandan sorumlu
genel müdür yardımcısı olarak çalışan
Mehmet Erten’e göre bu, ilginç gelişme-
lere gebe ve kendisi açısından son derece
heyecan verici bir süreçti:
İçim içime sığmıyordu, fakat kimse de ba-
na bu konuda bir görev vermiyordu. Bir
gün Erhan Bey, “Sen olsan bu bankanın
genel müdürü kim olur?” dedi. Ben iki
isim verdim, “Şu iki kişi bizim yapımıza
uyar, ama birinci tavsiyem bu kişidir” de-
dim. Bir yandan ona yön veriyorum, Er-
han Bey’e de bilgi aktarıyorum bu kişinin
performansı ile ilgili. Genel müdür aday-
larıyla görüşmeler yapıldı, ama bir yere
geldi tıkandı. Ben de arkadaşıma dedim
rtık bir iş aldığınızda bu işi
yapacak olan grupları bulup orga-
nize etmek, malzemeyi vaktinde
almak, malzeme alırken de finans-
manını yapmak durumundasınız.
Bence mali mühendislik, inşaat
sektörünün en önemli unsurların-
dan biri haline geldi. İnşaat şirket-
leri paranın kullanılmasını, paradan
para kaybedilmemesini sağlamak
zorundalar. Biz, yüksek faiz dö-
nemlerinde idarelerden alamadığı-
mız paraları finanse etmek zorun-
da kaldığımız için çok sıkıntı çektik,
büyük faizler ödedik.
A
Ümit Özdemir
Bence mali mühendislik de inşaat sektörünün en önemli
unsurlarından biri.
ki bir inşaat şirketini satın alma kararıydı.
Nitekim bu doğrultuda 1989 yılında Tek-
fenbank kurulacak, 1993 yılında da, daha
sonra ayrıntılı bir şekilde ele alacağımız
gibi, HMB adlı Alman müteahhitlik şirketi
satın alınacaktı.
Tekfen Grubu’nun bankacılık sektörüne
ilgisi, çeşitli bankaların hissedarı olarak,
bundan çok daha eskiye dayanıyordu.
Tekfen’in kurucuları, Türkiye’deki birçok
eski müteahhit gibi, ülkenin ilk özel ban-
kası olarak 1944’te Kâzım Taşkent tarafın-
dan kurulan Yapı ve Kredi Bankası’nın ilk
ortakları arasındaydı.
1
Banka, adından da
anlaşılacağı gibi, “konut mevzuunu sosyal
bir dava olarak ele almak” ve bu amaçla
Türkiye’de ilk defa para biriktirerek ev sa-
hibi olmak isteyenler için “Yapı Tasarruf
Hesapları” açmak üzere kurulmuştu.
Diğer yandan, Arap-Türk Bankası ile To-
ros Gübre’nin kuruluşu sırasında gelişti-
rilen iyi ilişkiler, sonraki yıllarda, Tekfen
Grubu’nun bu bankadan hisse alması
yoluyla bir ortaklık ilişkisine dönüşe-
cekti. Erhan Öner’e göre söz konusu or-
taklık Tekfen’e, bir dönemde Arap-Türk
Bankası’nın yaptığı “iyiliği iade etme fırsa-
tı” verecekti.
Biz Toros Gübre’nin kuruluşu sırasında
Arap-Türk Bankası’nın iyiliğini hiç unut-
madık. 1990’da Kuveyt işgal edilince Ku-
veytlilerin bütün varlıkları donduruldu.
O tarihte de Arap-Türk Bankası’nda bir
sermaye artışı vardı, ama Kuveytli ortak-
lar artışa katılamıyorlar, diğer ortaklar
da o kısmı doldurmak istemiyorlardı. Bir
gece saat on bir gibi beni evden arayıp 1
milyon dolar kadar açık kaldığını ve Ku-
veytlilerin iştirak edemediğini söyleyerek,
“Acaba Tekfen olarak siz bunu alır mısı-
nız?” dediler. Prensip olarak alabileceği-
mizi, çünkü bize yaptıkları iyiliği unutma-
dığımızı, ama patronlarla konuşup onay-
larını almam gerektiğini söyledim. Necati
Bey’le konuştuk, onayladı. Kuveytlilerin
rüçhan hakkını kullanacağımızı söyledik.
Ertesi gün gene geç saatlerde tekrar beni
arayıp başka bir yerli ortaklarından da
300 bin dolarlık açık kaldığını söylediler;
onu da kullanmayı kabul ettik. Böylelikle
Arap-Türk Bankası’na kabaca yüzde 11
seviyesinde ortak olduk.