125
Tekfen’in görünmeyen kahramanları: Kadınlar
Tekfen’in 50 yıl içindeki yükselişinde rol
oynayan birçok faktörden söz edilebilir:
Doğru zamanda doğru işi yapmak, müşte-
ri memnuniyetini hep ön planda tutmak,
işine yoğunlaşmak, kendini geliştirmek,
hatalarından ders almak... Ancak bu un-
surların en başına, hiç kuşkusuz “özveriyle
çalışmak” maddesini koymak doğru olur.
Özverili çalışmaksa, söz konusu kişi ister
patron olsun, ister memur, hayat arkada-
şının desteği olmadan, tek başına yapılabi-
lecek bir şey değildir. Tekfen’i yükselten bu
değeri, en az Tekfen çalışanları kadar, on-
lara destek veren hayat arkadaşlarının da
eseri olarak görmek gerekir. İşte Tekfen’in
gizli kahramanları hakkında toplayabildi-
ğimiz bazı anekdotlar:
Nihat Gökyiğit:
Eve yorgun, bitkin, toz toprak içinde geli-
yorduk. Eşlerimiz, “Tamam da, hiç olmaz-
sa birlikte bir parka gidelim akşamüstü”
diyorlardı. “Peki, gidelim” diyoruz, ama
biz hemen uyuyakalıyoruz yorgunluktan.
O zaman eşlerimiz diyordu ki, “Haydi kal-
kın, sizinle başka bir şey olmaz.”
Feyyaz Berker:
Biz gece gündüz şantiyelerdeyken, eşleri-
miz sabırla bekliyorlardı. Benim eşim ha-
kikaten çok özverilidir; halen sabah kal-
kar, özveriyle işini yapar. Kaliteyi ortaya
koymakla iş bitmiyor. Bu kalitenin devam
etmesi için her gün, herkesin kontrol edil-
mesi lazım. Tepeden aşağıya herkesin bir
görevi var. Benim eşim de her gün kalk-
tıktan sonra, başta ben olmak üzere, evde
herkesi kontrol eder.
Erhan Öner:
Ben Tekfen’e 69’da girdim, 73 senesinde
de evlendim. Bir müddet sonra eşim de bu
tempoya alıştı. Kazara erken eve gidersek
kötüye yorulurdu, “Ne oldu, hayrola, niye
böyle erken geldin?” diye. Geç saatlere ka-
dar çalışırdık, o saatten sonra da eve dön-
mek için eşlerimize telefon eder, gelip al-
malarını isterdik. Rahmetli Haldun (Erk-
tin) Bey’le çok anımız vardır. Gene bir gün
ampul fabrikasının üst katındaki ofislerde
çalışıyoruz. Bekçi, eşlerimizin geldiğini
haber verdi. Ben bir müddet sonra çıkıp
gittim. Haldun Bey her zamanki gibi unu-
tup birkaç saat daha çalışmaya devam
etmiş. Elçin Hanım hakikaten senelerce
Haldun Bey’i arabanın içinde kapıda bek-
lemiştir. Haldun Bey ilk önce işi bitirecek,
ancak ondan sonra evine gidecek.
Osman Birgili:
Ben Tekfen’e girmezden iki sene evvel
çocukluk aşkımla evlenmiştim. Yazlığa
gittiğimizde tanışmış, arkadaş olmuştuk.
Çok iyi bir dostluğumuz oldu, hiçbir so-
run yaşamadık evlilik anlamında; ama
iş yüzünden çok da sıkıntı çektik. Hatta
bazen, “Böyle büyük bir şirkette mühen-
dis olan bir insan acaba hiç evlenmemeli
mi?” diye düşündüğüm zamanlar oldu. İlk
oğlum 1978’in başında doğdu. Yürümeye
başlamış; ben sabah evden beş buçukta
çıkıyorum, akşam on birden önce döne-
miyorum; yatıp ertesi sabah tekrar işe
dönüyorum. Ben oğlumun ilk adımlarını
göremedim, yanında olamadım. Böyle
şeylere üzülüyorsunuz. Eğer siz yoksanız
ortada, buna evlilik mi denir? Biz neyse
ki bunları büyük bir sıkıntı yaratmadan
aşabildik. Ama bazı evliliklerde aşılama-
dığını da gördük. Çünkü eskiden seyahat
çoktu; bir giden gelemezdi geriye. Şimdi
belki biraz işlerin ve şirketin büyümesin-
den dolayı o lüksümüz var, hiç olmazsa
hafta sonları eve dönebiliyoruz.
Samim Anıl:
Yumurtalık-Kırıkkale’deki devamlı şanti-
ye yaşamı benim aile yaşamımı çok etki-
lemişti. İşin sorumluluğunu üstlendiğiniz
zaman eve, aileye istediğiniz zamanı ayı-
ramıyorsunuz. Proje bir nevi aile ilişkile-
rinin önüne geçiyor. Bundan dolayı ikinci
Irak-Türkiye projesinde Ankara’da bir
görev almak istediğimi bildirdim. Necati
Bey’le oturup konuştuk, bir müddet o şe-
kilde idare edebileceğimizi söyledi. Ama
projenin dördüncü veya beşinci ayında,
bir gün beni İstanbul’a kahvaltıya davet
etti. Evinde oturduk, projenin durumun-
dan bahsetti. Ben de kendi ailevi duru-
mumdan söz ettim. “Senin o projeye git-
meni arzuluyorum” dedi. Ben, “Çok güç
olacak Necati Bey” deyince, “İki alternatif
var Samim” dedi, “Ya sen gideceksin o
projeye, ya ben.” Bunun ne anlama geldi-
ğini takdir edersiniz herhalde. Sonuçta o
projeye müdür olarak ben gittim.
Cansevil - Necati Akçağlılar
Alev - Feyyaz Berker
Nezahat - Nihat Gökyiğit