

103
FEYYAZ BERKER
Tekfen Holding Kurucu Ortağı
Tekfen Holding’in ortaklarından Feyyaz Berker, 1995 yılında
Dünya
gazetesine verdi-
ği bir demeçte, Tekfen olarak o güne değin Toros Gübre’ye büyük yatırım yaptıklarını,
bu yatırımın yanlış olmadığını, ancak hükümetlerin izlediği yanlış politikaların cezası-
nı kendilerinin çektiğini şöyle dile getiriyordu:
Biz Türkiye’de Toros Gübre ve Akdeniz Gübre kanalıyla çok yatırım yaptık. Üretimimiz
Türkiye’nin ihtiyacının yüzde 20’sini karşılıyor. Tarım sektörüne yatırım yapmakta hata
etmedik, ama yanlış politikalar yüzünden cezalandırıldık. Aslında bu yanlış politikaların
temelinde politik tercihler ve oy alma kaygısı yatıyor. Oysa bu kararların ne çiftçiye ne
de Türkiye’ye faydası oluyor. Bunu anlatmak için çok çaba sarf ettik. Hâlâ da anlatıyoruz.
Dilimizde tüy bitti. Umudumuz, bundan sonra bu politikaların düzelmesi.
du. Bu da bazen zararına satış yap-
mak anlamına geliyordu.
Öte yandan kamu kuruluşlarına sağ-
lanan çeşitli olanak ve ayrıcalıklar,
sektörde özel kesim aleyhine haksız
rekabet yaratıyordu. Örneğin, To-
ros Pazarlama Koordinatörü Aykut
Gürbüz’e göre özel üreticiler finans-
man sağlayabilmek için %75 cari fa-
izle borçlanırken, kamu kuruluşları
%24 faizle finansman sağlayabiliyor-
du. Üstelik bu paralar bir süre son-
ra görev zararı olarak silindiğinden,
bir bakıma faizsiz ve geri ödemesiz
bir kaynak yaratmış oluyordu. Ayrı-
ca kamu kuruluşları, uyguladıkları
faiz sübvansiyonu sayesinde çiftçiye
uzun vadeli ödeme olanakları suna-
biliyordu.
1
Bu eşitsizlik, o dönemde Gübre Üre-
ticileri Derneği’nin başkanlığını ya-
pan Erhan Öner tarafından da sık sık
dile getiriliyordu. Serbest rekabet ve
serbest fiyat anlayışının gübre sek-
törüne tam olarak yerleşmediğini
ve sektörde faaliyet gösteren kamu
kuruluşlarının işleyişleriyle sektöre
zarar verdiğini belirten Öner,
Dün-
ya
gazetesine verdiği bir demeçte,
“Devlet bu sektörden elini çeksin
demiyorum, ama kendi imkânlarını
kullanarak haksız rekabete de yol
açmasın,” diyordu. Öner, gübrenin
“politik” bir ürün olduğunu ve dev-
letin de bunu kullanmak istediğini,
ancak “devlet müdahalesi ile işin bir
yere gelmesinin mümkün olmadığı-
nı” vurgulayarak, sektördeki kamu
kuruluşlarının sık sık başvurdukları
maliyetinin altında fiyat verme tutu-
munu şöyle eleştiriyordu:
Bazı kamu kuruluşlarının sorum-
suzca fiyat ilan etme davranışla-
rı var. Bunlar piyasayı bozuyor.
Birçok KİT, zararda olmasına rağ-
men piyasanın altında fiyat ve-
riyor. Bunu yapmaya kimsenin
hakkı yok. Bilançosu biraz düz-
gün olsa, “Tamam, bir kamu ku-
ruluşu olarak bu kadar kâr bize
yeter,” denilebilir. Bu mantıklıdır.
Ama hem zararınız cironuz ka-
dar olacak, hem de herkesin fiyatı-
nın altında fiyat vereceksiniz. Ol-
maz böyle şey!
2
Aynı yıllarda, Erhan Öner gibi devle-
tin gübre sektörüne müdahalesinin
sektörü nasıl bir çıkmaza sürükledi-
ğine dikkat çeken Esin Mete de güb-
re sektörünün yatırımcılar açısın-
dan cazip hale getirilebilmesi için,
devletin elini bu işten tümüyle çek-
mesi gerektiğini öne sürüyordu:
Türkiye gübre sanayii çok zor bir
durumda, çünkü önünü göremi-
yor. Bu da tarımı büyük bir yü-
kün altına sokuyor. Bugün gübre
sektörü, fiyat mekanizmasının pi-
yasa şartlarına uygun olduğu öl-
çülerde üretim ya da ithalat yapı-
yor. Bu bir sanayi sektörü. Bu sek-
törün alıcısı çiftçiyse, çiftçinin ge-
liri dikkate alınarak sektör kendi
üretimini ve fiyatını arz talep şart-
larında ayarlamak zorunda. Ama
bugüne kadar hiç böyle olmadı.
Sektöre 1986 yılından bu yana hiç
kimse bir kuruş yatırım yapmadı.
Cazibesi olmayan bir sektör. Dev-
letin her zaman eli cebinizde, her
zaman müdahaleci. Bir ay önü-
nüzü göremiyorsunuz.
3
Piyasa şartlarını olumsuzlaştıran bu
durumun dışında destekleme para-
larının zamanında tahsil edileme-
mesi ve gübre satın alan kamu ku-
ruluşlarının ödemelerini zamanın-
da yapmamaları, daha önceki dö-
nemlerde olduğu gibi 1990’ların ilk
yarısında da en temel sorunlardan
biri olmayı sürdürüyordu. Destek-
leme ödemelerinin süresi bazen altı
ayı aşabiliyor, bunun yanı sıra öde-
melerde kamu kuruluşlarına önce-
lik tanımak gibi haksız uygulamalar-
la sık sık karşılaşılıyordu. Sadece tek
bir kamu kuruluşu tarafından üre-
tilmekte olan üre gübresine üretim
primi verilmesi, sektörde rastlanan
çarpıklıkların tipik bir örneğiydi.
4
Bu gibi dengesizlikler, sektörde yer
alan kuruluşları önemli finansman
darboğazlarıyla karşı karşıya bıra-
kıyor, kredi maliyetleri yüzünden
masrafların artmasına yol açıyordu.
Oldukça başarılı geçen 1990 yılın-
dan sonra 1991 yılında sorunların
doruğa çıktığını ve devlet destek-
leme ödemelerindeki gecikmelerin
artık tahammül edilemez hale gel-
diğini açıklayan Aykut Gürbüz, To-
ros Gübre olarak devletten altı ayı
aşkın süredir tahsilat yapamadıkla-
rı için çok büyük meblağları finan-
se etmek zorunda kaldıklarını belir-
terek, bu yöndeki tepkisini, “Gübre-
ciliği bıraktık, bankacılığa başladık”
şeklinde dile getiriyordu.
5
Türk gübre sektörü, Doğu Bloku
ve dağılan Sovyetler Birliği ülkele-
rinden gerçek maliyetleri yansıtma-
yan fiyatlarla ithal edilen damping-
li ürünlerden de son derece olum-
suz etkileniyordu. Bu ülkelerin dö-
viz açıklarını kapatmak için zaman
zaman maliyetine bakmaksızın fi-