Previous Page  33 / 52 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 33 / 52 Next Page
Page Background

33

Hüseyin Meral’in

zeytin sütü

D

enizden 200-300

metre yükseklikte,

yayla

havasında

yetişen zeytinler tek tek

elle toplanıyor. Dakikada 50 devir

dönen birkaç ton ağırlığında taşla

eziliyor ve özel torbalara konuyor.

Bu torbalardan kendi kendine hiç

pres kullanmadan sızan, adeta göz-

yaşı gibi damla damla akan bu yağa

Fransızlar “fleur d’huile”, İngilizler

ise “flower of the oil” diyorlar. Hüse-

yin Meral ise “zeytin sütü” adını ver-

miş. Elde edilen yağı, dekantasyon

usulü ile 3 saat yerine 3 ay uğraşarak

bekleme, durultma ve arıtma işlem-

lerinden geçiriyor. Sonra bütün bir

yıl boyunca klimalı ortamda krom ni-

kel paslanmaz çelik tanklarda özenle

saklıyor.

100 kilo zeytinden sadece birkaç

kilo zeytin sütü elde edilebiliyor.

Yüksek nitelikli özellikleriyle kahval-

tı ve salataların yanı sıra, börek ve

baklavalarda da kullanılıyor. Kış sa-

bahlarında yudumladığınız portakal

suyuna ekleyeceğiniz zeytin sütü ile

kür yapabilirsiniz. Tüm iyi zeytinyağ-

larında olduğu gibi, vücudu tazele-

me özelliğine de sahip.

Hüseyin Meral kimdir?

Hüseyin Meral, Paris Güzel Sanatlar

Akademisi’nden mezun olduktan

sonra dünyanın modernleşmemiş

yerlerine gitme arzusuyla kendini

Sahra Çölü, Afrika ve Sumatra’nın

balta girmemiş ormanlarında bul-

muş. Sonra tekrar Paris’e dönmüş

ve burada 25 yıl antikacılık yapmış.

Türkiye’ye geldikten sonra Adatepe

köyünde yaşamaya başlamış. Zeyti-

ne olan tutku derecesindeki sevdası

nedeniyle, zeytinyağı ve zeytin sütü

üretimine başlamış.

tepesi de, eski Yunan kültürüne göre tanrıla-

rına kurbanlar sunmak üzere yapılmış bulu-

nan Zeus Altarı’na ev sahipliği yapıyor. Bu

dev kaya kütlesi, Truva’yı gün yüzüne çıkar-

tan Alman maceraperest ve amatör arkeolog

Heinrich Schliemann ve arkeolog Walther Ju-

deich tarafından İda Zeus Altarı (Sunağı) ola-

rak tanımlanmıştır.

Eski Yunanlılar, savaşlarda galip gelmek, ku-

raklık ve hastalıklardan kurtulmak, bereketli

ürün almak ve felaketlerden korunmak için

tanrılara kurban vermeyi adet haline getir-

mişlerdi. Bugün Kaz Dağları olarak anılan,

Yunan mitolojisinde ise İda Dağı olarak geçen

tepelerin eteklerinde bulunan bu yerin, tanrı-

ların tanrısı Zeus’un karısı Hera’ya aşık oldu-

ğu yer olduğu da rivayet edilir.

Manzara büyüleyici! Homeros’un yazdığı gibi

tüm Ege kıyısı ve deniz ayaklarınızın altında.

Yalnız mümkün olduğunca ufuğa doğru bak-

manızı tavsiye ederim, yoksa gözünüzü aşağı-

ya doğru çevirdiğinizde, sahil ve iç kısımlar

bildiğiniz şekilsiz, şuursuz yapılaşmayla ne

yazık ki tam bir hayal kırıklığı.

Altarı çevreleyen ağaç ve çalılara bağlanan

binlerce renkli kurdela ile dilek tutma gelene-

ği bugün de devam ediyor. Biz kurdela bağla-

madık, ama annemden geçme bir aile gelene-

ğimiz olarak, en ulu çamın gövdesine sarılıp

gücünden, bilgeliğinden az da olsa beslendim.

Zirveye tırmanmış olmanın verdiği zafer ve

yorgunlukla, karşı yamaç üzerine serpilmiş

taş evleriyle bizi bekleyen Adatepe köyünde

mola verdik.

FELSEFE DERSLERİ VERİLENKÖY

Adatepe köyünün bulunduğu bölge Troia, Mi-

dilli, Pers, Atina, Roma, Selçuklu, Osmanlı

hâkimiyetleri görmüş ve bunların izlerini ta-

şıyor. Cumhuriyet öncesinde Rumlar ve Türk-

lerin bir arada yaşadığı köyden, mübadele

sonrasında Rumlar ayrılmış. Köy, mimari ola-

rak taş yapı geleneğini sürdürüyor. Evlerin

taşları çevredeki taş ocaklarından sağlanıp,

geleneksel taş işçiliğini devam ettiren ustalar

tarafından işleniyor. Bugün köydeki en eski

yapı yaklaşık 250 yıllıkmış.

Gelenleri, meydanda dev ağaçların gölgesinde

bir kır kahvesi ve etrafında el işi satan ufak

tezgâhlar karşılıyor. Biz hemen meydanda

durmayıp, daracık sokaklardan biraz daha yu-

karı çıkıyor, solmuş kiremit çatıların üzerin-

den vadi manzaralı, ikinci bir meydancıkta

soluklanıyoruz. Başta kimse üstünüze atlamı-

yor, etrafa alışmanızı, gezmenizi bekliyor.

Kahvenin sahibi, ağaç ve üzüm sarmaşığının

gölgesinde akşam yemeği için patlıcan ve ha-

vuç soyuyor. Sonra sohbet başlıyor, “Akşama

kalırsanız çok güzel suşi de yaparım,” diyor.

Yan masa sohbete karışıyor: “Ne balığından?

Yaparsan ben sana balık getiririm.” Sohbet sı-

rasında, köyde ciddi su sıkıntısı olduğunu da

öğreniyoruz. Tazyik, suyu yamaçtaki evlere çı-

kartmaya yeterli değilmiş; yazın büyük sorun

yaratıyormuş. Buz gibi soda ve köpüklü kahve-

mizi içip, binanın içindeki fotoğraf sergisini de

geziyor ve Hüseyin Meral’in ürettiği yarım lit-

relik zeytin sütünü alıp vedalaşıyoruz.

Adatepe İlkokulu’nun restorasyonu ile oluştu-

rulan Adatepe Taş Mektep’te felsefe üzerine

verilen dersler de, yörenin sıra dışı aktivitele-

rinden. Ünlü düşünür ve yazarlarımız burada

tarih, felsefe, edebiyat, fotoğraf, sanat ve sa-

nat tarihi alanlarında seminerler veriyor; ayrı-

ca Temmuz-Ağustos ve Eylül ayları boyunca

değişik disiplinlerde çalışan sanatçıların ser-

best atölye çalışmaları gerçekleştiriliyor

(www.tasmektep.com)

.

Evlerin özgün halleri korunarak, zevkle ve

özenle elden geçirildiğini görmek umut verici.

İyi birkaç sanat galerisinin köyde şube açması

ya da Ege sanatçılarının eserlerinin bulundu-

ğu bir sergi alanı, köye zenginlik katabilir diye

düşünüyorum. Ama bunu Türkiye’de nereye

gitsem düşünüyorum zaten.