Previous Page  36 / 52 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 36 / 52 Next Page
Page Background

36

g

ATTİLA ŞAYLAN (DAP Proje Müdürü)

Fas’ın lezzetleri

Yurtdışında proje yönetimi konusunda epey geniş bir deneyi-

me sahip olan Attila Şaylan, Fas’a gelmeden önce Tunus’ta bir

havaalanı inşa etmiş. Gittiği her ülkede bambaşka bir kültürle

karşılaştığını söyleyen Şaylan, bu farklılıkların dünya görüşünü

çok etkilediğini söylüyor:

Fas’ta yemek bir keyif olarak, sosyal bir aktivite olarak algıla-

nıyor. Genelde davetler 9:30-10:00 gibi başlıyor. Genellikle kala-

balık aileler bu şekilde eğleniyor. Burada bizdeki gibi pek sinema,

tiyatro, dışarı çıkma, gezme alışkanlığı yok. Arada bir konser, bir

etkinlik oluyor. Ama tabii ki İstanbul’daki gibi değil.

Yemek kültürleri ete dayanıyor, et kültürleri de bizim Hatay’ı

andırıyor. Yoğun olarak koyun eti tüketiyorlar. Et fiyatları da

daha ucuz Türkiye’ye göre. Dolayısıyla her ailenin gücü yetiyor

aşağı yukarı. Düğün, davet gibi kalabalık kitlelere sunum ya-

parken 4-5 tane standart tabakları var. Davet sahibinin maddi

durumuna göre bazen zengin bir deniz mahsulleri salatası ge-

liyor. Aşağı yukarı 60-70 santim çapında tepsilerde servis edi-

liyor, üstü kapalı vaziyette. Sunumu güzel yani. Karidesinden

tutun, deniz kabuklularına kadar, türlü türlü deniz ürünü var

içinde. Arkasından “tajin” dedikleri löp et oluyor. Yanına kayısı

gibi, erik gibi meyveler de katıyorlar bazen. O da enteresan bir

tat veriyor.

Yemekte haşlanmış ya da fırında pişmiş patates, soğan hep

oluyor, ama başrol ette. Bizim irmiğe benzeyen, yani iri taneli

olmayan bir kuskusları var. İrmik helvasına benziyor, ama pi-

lav niyetine sıcak yiyorlar. Ana yemek olarak genelde onunla eti

birleştiriyorlar. Meyve çok bol. Genelde meyve tabağı çok zengin

geliyor. Sofrayı dolduran şeylerden bir tanesi. Tropik meyveler

de var. Genelde doğal tarım yaptıklarından lezzetler güzel ha-

kikaten.

Dünyada herkese yer var

Ben her gün evle şantiye arasında 300 kilometre gidip geli-

yorum. Arabam bir sene içinde 100 bin kilometre yapmış. Gene

otoyol iyi de, ondan sonra yarım saatlik sıkıntılı bir bölüm var.

Tehlikeli bir trafik. Tek hat gidiş geliş ve kontrolsüz bir yol. Biz

de Allah’a emanet gidip geliyoruz. Her gün üç saat yolda geçiyor.

Bazen haftada bir iki kampta kalarak dinleniyorum. Hayat öyle

gelişti, ona uymaya çalışıyoruz. Yolda okuyacağım bir şey varsa

onu okuyorum, işlere bakıyorum. Ama yine de yorucu oluyor ta-

bii. Akşam eve varışım 10:00’u buluyor. Bir lokma bir şey yemek

için bekliyor eşiniz. Onunla oturuyorsunuz. Bir köpeğimiz var.

Onunla yürüyüşe çık falan derken 12:00’de ancak yatıyoruz. Sa-

bah tekrar 6:00’da kalkıyoruz. Hayat böyle bir tempoda sürüp

gidiyor.

Oğlum 12 yaşında, 6. sınıfa gidiyor. Kızımsa 22 yaşında.

Varna’da İngilizce tıp okuyor. Kızım Saint Petersburg’da oku-

la başladı, liseyi Türkiye’de bitirdi. Oğlum ise 3. sınıftan sonra

Tunus’a gitti. Yıl ortasında ayrıldı, buraya geldi. Biz de bunu ya-

şıyoruz. Çok farklı ülkelere gidiyorsunuz, farklı topluluklara giri-

yorsunuz. Alıştığınız değer yargılarının ya da yaşam tarzının çok

dışında yaşamlar görüyorsunuz. Anlıyorsunuz ki dünyada her-

kes illa bizim gibi yaşamak zorunda değil, hepimize dünyada yer

var. Çocuklar bunu fark etmeden öğreniyorlar. Sınıfı Birleşmiş

Milletler gibi oğlumun. Nijeryalısı da var, Çinlisi de var, Ameri-

kalısı da var. Çocuk bu farklılıkların doğal bir şey olduğunu öğ-

rendiği zaman, ileride sorun olmuyor. Dünya barışı dediğiniz şey

de zaten böyle oluyor. İnsanı bir başkasıyla barışık yetiştirmekle

oluyor.

g

UĞUR BAHADIR (İdari İşler AMİRİ - DAP KAMPI)

Kamp arkadaşlığı başkadır

Tekfen’de 2011 yılında işe başlayan Uğur Bahadır’ın babası

Nadir Bahadır da 1980’li yıllarda Tekfen’de çalışmış. Bahadır,

“Onunki kısa süreli olmuş, inşallah biz burada 20 seneleri gö-

rürüz” diyor:

Kasım 2011’de başladım Tekfen’de çalışmaya. Eşim Tu-

nuslu. Onunla iş dolayısıyla tanışmıştık. Şimdi o da burada,

Tekfen’de çalışıyor satın alma sorumlusu olarak. Ben uzun

süredir yurtdışında çalışıyorum. Libya’da 8 ay çölde yaşadım.

Ama bu durumdan hiç şikâyetçi olmadım. Kamp hayatı kendi

içinde çok güzel. Arkadaşlık ortamı bambaşka. Buradaki doğal

dostluklar artık kardeşliğe dönüyor, çünkü 24 saat beraber-

siniz. Akrabalıktan bile daha öte bir şey. Ben beş sene önce

beraber çalıştığım arkadaşlarımla hâlâ görüşüyorum, sürekli

bağlantı halindeyiz. Bu dostluk ortamı yüzünden de ben kamp

hayatını çok seviyorum.

Fas sosyal açıdan gayet doyurucu bir ülke. Eşimle beraber

olduğum için daha çok Kazablanka, Rabat gibi şehirlere gidip

hafta sonumuzu daha canlı geçirmeye çalışıyoruz. El Cedide

ise diğer şehirlere göre çok daha küçük bir yer. Restoranları,

barları olan bir yer. Gençler için güzel. Burası bana Bodrum’u

hatırlatıyor. Çünkü yazlık mekân havası var. Burada hayat

daha yavaş işliyor; insanlar rahat, stres yok, trafik derdi, ka-

labalık derdi yok. Açıkçası burada bulunmak benim çok hoşu-

ma gidiyor. Şimdi plaj mevsimi de açılıyor. Windsurf, kitesurf

çok var burada. Balıkçılık gibi hobileri olan insanlar için de

gayet güzel.

DOSYA