Bugün 15 Mayıs Dünya İklim Günü…

Artık iklim değişikliğinin varlığı tartışılmaz bir şekilde kabul ediliyor. Bu değişimi görmek, değişime yol açan unsurları ortadan kaldırmak ve geleceğe yaşanabilir bir dünya bırakmak hepimizin ortak sorumluluğu.

Atmosferdeki sera gazlarının oranındaki artış 1750’li yıllarda sanayi devrimi ile artmaya başladı. Sanayi üretimi ve artan enerji ihtiyacı nedeniyle atmosfere salınan gazlar, karbondioksit oranının yıllar içinde %40 artışla 280 ppm’den 394 ppm’e ulaşmasına yol açtı. Karbondioksit oranındaki artış öncelikle fosil yakıt kullanımından kaynaklanıyor. Kayda değer ikinci etken, başta ormansızlaşma olmak üzere arazi kullanımındaki değişim.

Dünyanın geleceği için ciddi bir tehdit

İklim değişikliğinin etkisi sıcaklıklardaki artıştan ibaret değil. Kuraklık, seller, şiddetli kasırgalar gibi aşırı hava olaylarının sıklığı ve etkisinde artış, okyanus ve deniz suyu seviyelerinde yükselme, okyanusların asit oranlarında artış, buzulların erimesi gibi etkenler sonucunda bitkiler, hayvanlar ve ekosistemlerin yanı sıra insan toplulukları da ciddi risk altında.

Bilim dünyası, iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerini en aza indirmek için ortalama sıcaklıklardaki artışın en fazla 2°C ile sınırlanması gerektiğini belirtiyor. Bu hedefin tutturulması için de atmosferdeki karbondioksit oranının 450 ppm seviyesini aşmaması gerekiyor. 

Oysa mevcut politikalar ve uygulamalar değişmezse, karbondioksit oranındaki artışın devam etmesi kaçınılmaz. Dünya Bankası, karbondioksit emisyonlarının şu andaki artış hızıyla devam etmesi halinde 2060 yılında ortalama sıcaklıklardaki artışın 4°C’yi bulacağını öne sürüyor. Bu artış, halen yaşanmakta olan iklim olaylarının çok daha fazlalaşması anlamına gelecek. Bunun etkileri de en çok yoksul kesimlerce hissedilecek.

İklim değişikliğinin Türkiye’ye etkileri

Ülkemizin de yer aldığı Akdeniz Havzası, küresel iklim değişikliğine karşı yerkürenin en hassas bölgelerinden biri. Akdeniz Havzası’nda gerçekleşecek 2°C’lik bir sıcaklık artışı, beklenmeyen hava olayları, sıcak hava dalgaları, orman yangınlarının sayısında ve etkisinde artış, kuraklık ve bunlar dolayısıyla biyolojik çeşitlilik kaybı, turizm gelirlerinde azalma, tarımsal verim kaybı ve en önemlisi kuraklık olarak etkilerini hissettirecek.

2011 yılında yayımlanan İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı, Türkiye’de yıllık ortalama sıcaklığın gelecek yıllarda 2,5°-4°C artacağını, artışın Ege ve Doğu Anadolu Bölgeleri’nde 4°C’yi, iç bölgelerinde ise 5˚C’yi bulacağını öngörürken, Türkiye’nin yakın gelecekte daha sıcak, daha kurak ve yağışlar açısından daha belirsiz bir iklim yapısına sahip olacağını ortaya koyuyor. 

İklim Değişikliği Eylem Planı, Türkiye’nin özellikle su kaynaklarının azalması, orman yangınları, kuraklık ve çölleşme, bunlara bağlı ekolojik bozulmalar gibi olumsuz etkilerden önemli ölçüde etkileneceğini öngörüyor.

İklim değişikliğine karşı ne yapılabilir?

İklim değişikliğinin önlenmesinde üç ana konu başlığı öne çıkıyor:

1. Enerji Verimliliği
Enerji talebini karşılamanın tek yolu arzı artırmak değil. Gerek ekonomik gerekse ekolojik olarak alınması gereken ilk önlem talebi yönetmek. Karbon emisyonlarını azaltmanın en hızlı ve masrafsız yolu, enerji verimliliğine yönelik önlemleri almaktan geçiyor. WWF tarafından yayımlanan “Enerji Raporu”na göre 2050 yılında küresel enerji talebinin, küresel üretim projeksiyonlarında herhangi bir azalma olmaksızın, enerji verimliliğine yönelik önlemlerle 2005 yılına göre %15 düşürülmesi olası.

2. Yenilenebilir Enerji
WWF tarafından yayımanan “Enerji Raporu”na göre, mevcut teknolojilerle 2050 yılında küresel enerji talebinin neredeyse tümünün yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanması mümkün.


3. Ormansızlaşmanın önlenmesi
İnsan kaynaklı sera gazı emisyonlarının %17’si, başta ormansızlaşma olmak üzere arazi kullanımındaki değişimden kaynaklanıyor. Ormanların kaybını ve azalmasını durdurmak ve tersine hareket ettirmek, bütün olumlu iklim enerji senaryolarının başlıca unsurlarından birisi. Toprak kullanımı emisyonlarını durdurmaya yönelik etkili eylemlerin harekete geçmediği durumda, iklim çözümlerinin %90’ı aşan başarı olasılığı %35 seviyesine düşebilir.

KAYNAK: WWF-Türkiye