

29
ten en az onun kadar zor. Biz, çalışma süre-
since, onların yaşadıkları zorlukları, sıkıntı-
ları, bire bir onlarla birlikte yaşadık. Bazen
bir yağmur, bir sel macera gibi geliyor insa-
na. Ama böyle şeyler, üretici için hiç şaka de-
ğil. Antalya’da dolu yüzünden seracıların ba-
şına gelenleri yerinde gördüğümüz zaman, o
görüntüler hepimizin aklında farklı bir şe-
kilde kaldı. Bu tür doğa olayları, bazı çekim-
lerimizi de olumsuz etkiledi. Mesela, Tarla
Günleri’nde “SOS” diye bir mesaj geldi. Me-
ğer her yanı su basmış.
Sibel Göloğlu Mesçi:
Adana Tarla
Günleri’ne biz bir gün önceden gittik. Önce
her şey yolunda. Bir de o kadar büyük, o ka-
dar güzel bir organizasyon olduğunu hiç tah-
min edememişiz. Biz de heyecan içindeyiz.
Ama sabah dendi ki “Tarla tamamen su al-
tında. Araç girişi mümkün değil.” Ana yoldan
bir yerden tarlaların arasına sapılıp, oradan
çekim yapacağımız yere geçilecek. Koca bir
tarlayı geçip fuar alanına ulaşmamız lazım,
ama dize kadar su var. Yol felç, kimse tarım
alanına inemiyor. Yolda bırakmışlar araçla-
rı, geçemiyorsunuz da. En sonunda bir pika-
ba bindik. Arkadaş dedi ki “Ben geçerim bu
yolu.” Herkes bize bakıyor, ne yapıyor bunlar
diye. Rampadan tarlaya indik ve çok ilginç-
ti, arkadaş hiç durmadan, tam tersine hep
çok gaz verip zikzaklar çize çize kendini hi-
zaladı. Traktörler bekliyor arkamızda, baka-
lım nerede çakılacaklar diye. Ama biz kapıya
kadar gitmeyi başardık. Neyse ki sonra hava
da açtı.
Banu Acar:
Benim gözlemlerime göre tarı-
mın en zor ve güç yapıldığı bölgeler Adana
ve Ceyhan. Ceyhan’a pamuk hasatı için gitti-
ğimizde Ekim ayıydı ve hava sıcaklığı 30 de-
receydi. Türk kadının ne kadar çalışkan oldu-
ğunu bu projede bir kez daha görmüş olduk.
Film çalışmaları süresince inanıl-
mazmanzaralarla karşılaştık. Ta-
rım kesiminin yaşadığı zorlukla-
rı birebir izleme imkânımız oldu.
Mesela tarlada bir tane hanım
geldi, sırtında bir bebek. Güneşin
altında! Elinde iki-üç tane kova,
su almaya gidiyor. Asıl işi çapa-
cılık. “Kaç aylık?” dedim. “İki bu-
çuk aylık,” dedi. Dedim ki “Kimse
bir hediye taktı mı?” “Yok!” Kun-
dağın içine 50 lira taktım. O genç
kadının gözündeki ışıldamayı gö-
receksiniz.
~
~
Tarlada, bağda, bahçede çalışan kadın sayı-
mız, erkeklere oranla çok daha fazlaydı. Ka-
dınlar çalışırken çocuklar da bir tarafta oyun
oynayarak annelerinin işlerinin bitmesini
bekliyorlardı. Hiç okula gitmemiş birçok ço-
cuk olduğunu görmek benim içimi acıttı.
Ülkeyi karış karış gezerken, eminim ki çok ke-
yif aldığınız şeyler de olmuştur.
Habil Çolakoğlu:
En güzel görüntüyü çay
hasadında yaşadık. Rizeli kadınlar çay ha-
sat ediyorlar. Banu kızımızı beğendiler, başı-
na bir şey geçirdiler. O da başladı hasat yap-
maya. Fakat tersten yapıyor. “Olmaz,” dedi-
ler, “Böyle yapacaksın.” Yarım saat falan uğ-
raştı, tabii kolları koptu.
Banu Acar:
Kadınlar uzun kollu giysilerle
çalışıyorlar. Tabii yaz olduğu için biz kısa kol-
lular giymişiz. Ben de diyorum ki “Allah Al-
lah! Bu sıcakta niye böyle giyiniyorlar?” Me-
ğer bir sebebi varmış. Çayların arasına girin-
ce kaşınmak ne kelime, bir hafta kabardım,
her tarafım kızardı. Küçük küçük sinekler
var. Isırmadık yer bırakmamışlar. Ama Sibel
ve ben bağda, bahçede yetişmiş insanlarız.
Mesela, bizim bahçemiz vardı. Babamla eker-
dik, biçerdik, ağaçlık nasıl olur, meyveler na-
sıl toplanır, hepsini biliyordum. Sibel de öyle.
Köyü İstanbul’da olduğu için o da bahçe işle-
rine yatkın. Onun için çok severek çalıştık.
Toprak Ana projesinin devamı niteliğinde ça-
lışmalar yapmayı planlıyor musunuz?
Hakan Sayar:
Hocam bazen bazı yeni fi-
kirler üretiyor, geliyor, konuşuyoruz na-
sıl yaparız diye. Toprak Ana’nın etkisini ya-
vaş yavaş yitirdiği bir dönemde, yeni bir pro-
jeyi daha devreye sokmak ve sürekliliği sağ-
lamak istiyoruz. Bunu konuşurken, şunu da