

47
Anadolu uygarlıklarının izinde buğday
B
undan yaklaşık 11 bin yıl önce, avcı-toplayıcı insanlar yerleşik
düzene geçmeye doğru ilk adımlarını attılar. Urfa yakınlarında
yer alan Göbekli Tepe, bu geçişin en önemli ipuçlarını barın-
dırır. İnsanlar, artık avcılık-toplayıcılığın yanında, depolayabilecekleri
yabani buğday, yabani arpa ve mercimek, nohut gibi diğer yabani
bitkilerin hasadına yoğunlaştılar. Çünkü bu gıdaların hem elde edil-
mesi daha kolay, hem de besleyici değeri yüksekti.
Doğadaki yiyeceklere erişim bakımından Anadolu ve Mezopo-
tamya’da yaşayan insanlar, başka yerlerdekine oranla çok daha
şanslıydı. Çünkü bu bölge, başta buğday ve arpa olmak üzere, pek
çok tahılın yabani atalarının merkeziydi. İnsanlar önceleri bu iki ta-
hılı doğadan toplarken, zamanla onları ekip biçmeye başladılar. Bu
da insanların yerleşik düzene geçip, çiftçiliğe başlamasına olanak
sağladı. Günümüzden yaklaşık 10 bin yıl önce, yeryüzünde tarım
yapan ilk insanların kurduğu köyler Güneydoğu Anadolu’da ve ku-
zey Mezopotamya’da görülmeye başladı.
Bundan sonraki 1500 yıl içinde buğday tarımı giderek Orta
Anadolu’ya doğru yayıldı. Anadolu’nun neolitik döneme ait en eski
yerleşimleri arasında yer alan Aşıklı Höyük (Aksaray), Can Hasan III
(Karaman) ve Çatalhöyük’te (Konya-Çumra) yaşayan atalarımız, ya-
bani buğday ve arpayı tarıma almış, ayrıca bezelye ve mercimek
gibi bitkileri yetiştirmeye başlamışlardı. Yapılan kazılarda ele geçi-
rilen buğday kalıntıları, bu bitkinin insanlar için vazgeçilmezliğini
ortaya koyuyordu. Nitekim nüfusu 8 bine kadar ulaşan Çatalhöyük
gibi yerleşimlerdeki nüfusu doyurmak, başka hiçbir şekilde müm-
kün değildi.
Tarım, daha sonraki çağlarda da önemini korudu. Orta Anadolu’nun
iki önemli uygarlığından biri olan Hititlerde iktisadi hayatın temel
dayanağı topraktı. Hitit Anadolusunda, bugün yetiştirilen tarım
ürünlerinin çoğunu görmek mümkündü. Her tarım ürününün top-
lumsal ihtiyaca göre yönetim tarafından belirlenmiş bir fiyatı vardı.
Halkın geçim kaynağının temelini oluşturan buğdayın fiyatı, diğer
ürünlerden daha hesaplıydı ve halkın alabileceği düzeydeydi. Hitit-
lerde, tarım arazileri ve onlardan elde edilen ürünler yasalarla koru-
ma altına alınmıştı. Ekin alanının ateşe verilmesi, ekinlerin çalınması,
meyve ağaçlarına el konulması ve tarla sınırlarının ihlal edilmesi gibi
suçlara karşı caydırıcı cezalar öngörülmüştü.
MÖ 12. yüzyıl başlarında Ege Göçleri ile Anadolu’ya girip Sakarya
boylarına yerleşen Frigler de tarımsal üretimi koruyan yasalar oluş-
turmuşlardı. Frigler için tarımın önemi, taptıkları Kibele’den (topra-
ğın simgesi olan ana tanrıça) belliydi. Yaşamak ve kalkınmanın öz
kaynağının tarım olduğunu bilen Frigler, toprakları ekip biçerken
imeceyi etkili bir şekilde kullanıyorlardı.
Tarihi bu kadar eskiye giden ve antik insanların beslenmesinde kilit
rol oynayan buğdayın Anadolu’daki sosyal ve kültürel hayata etki-
leri de çok çeşitliydi. Binlerce yıl boyunca kaya resimlerine işlenen,
kilim desenlerine, manilere, destanlara konu olan buğday, Anadolu
folklorunun en önemli öğelerinden biri olarak öne çıktı. Gerçekten
de hemen tüm uygarlıklar tarafından bereketin ve bolluğun sem-
bolü kabul edilen buğday başağı, adeta kutsal bir figür olarak saygı
gördü.
Buğdayın tarihçesinin, dünyanın hiçbir yerinde olmadığı kadar
eskiye gittiği Anadolu, aynı zamanda yabanıl buğday türlerinin
genetik çeşitlilik merkezi konumundaydı. Ortadoğu, Batı Asya ve
Akdeniz bölgelerine özgü 22 yabanıl buğday türünün 14’ü, günü-
müzde de Anadolu’daki varlığını sürdürüyor. Ülkemizin her köşesi-
ne yayılan bu türler hem buğdayın ıslahı, yayılışı ve evrimi ile ilgili
bilimsel çalışmalara yol gösteriyor, hem de buğday kalitesinin artı-
rılması amacıyla yapılan genetik iyileştirme çabalarına önemli katkı
sağlıyor.
İç Anadolu dendiğinde, hiç kuşkusuz ilk akla gelen tarım ürünü buğdaydır. Gerçekten de Türkiye’nin “tahıl
ambarı” olarak nitelendirilen bu bölge, Türkiye’de ekmeklik buğdayın %36’sını, makarnalık buğdayın ise %28’ini
üretir. Buğday, ekonomik öneminin yanında, İç Anadolu’nun toplumsal ve kültürel, hatta arkeolojik bir değeridir.