Previous Page  37 / 48 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 37 / 48 Next Page
Page Background

37

g

MERT AKBABA (PERSONEL ŞEFİ)

“Tekfen, personel bulmak için hiçbir zaman sıkıntı çekmiyor”

2007 yılında Tekfen’de çalışmaya başlayan Mert Akbaba,

aslında aileden Tekfenli. Babası hâlâ merkez ofisinde şoför ola-

rak görev yapan Akbaba’nın iki amcası da Tekfen’de çalışıyor.

Tekfen’de üstlendiği görevlerle daha önce Katar’da da bulunan

Akbaba, Sadara projesinde personel şefi olarak çalışıyor:

Suudi Arabistan’daki personel işlerine ben bakıyorum. De-

partmanların personel ihtiyaçlarına yönelik özel formlar ha-

zırladık. Bu şekilde ihtiyaçları olan elemanı bize bildiriyorlar.

Biz de, yabancı ise anlaşmalı olduğumuz firmalardan, Türk ise

İstanbul’daki merkez ofisimizin desteğiyle personel ihtiyacını

tamamlıyoruz. İnsanları çok hızlı sevk ettiğimiz zamanlar ola-

biliyor. Sıkıştığımız zamanlar oluyor. Arabistan’da ilk başladı-

ğımızda blok vizemiz yoktu mesela. Geçici vizeyle üç ayda bir

insanları gönderiyor, getirtiyorduk. Ülkeden çıkanlar bir süre

Türkiye’de kalmak zorunda kalıyordu. Epey bir vakit kaybı de-

mek bunlar bizim için. Şimdi eksiklerimiz çok şükür tamamlan-

dı. Bir sıkıntımız kalmadı.

Tekfen İnşaat’ın büyük bir firma olması, personel bulma ko-

nusunda aslında işimizi kolaylaştırıyor. Grubun kendi bünyesin-

de 10 senelik, 20 senelik personeli var. Ali Rıza (Kazancıoğlu) Bey

iyi bir örnektir; neredeyse 30 yıldır Tekfen’de çalışıyor. Bir proje

biteceği zaman, bu gibi tecrübeli arkadaşlarımız var olan diğer

projelerde ihtiyaç duyulan pozisyonları hemen dolduruyorlar.

Tekfen’e bir kere girdikten sonra, işinizi düzgün yapıyorsanız,

zaten Tekfen sizi bırakmaz. Hindistan’dan, Filipinler’den getir-

diğimiz çalışanlarımızın dahi eski Tekfenli olmasını istiyoruz,

buna özen gösteriyoruz.

“İnsanları dinlemeden dertlerine çözüm bulamazsın”

Biraz klişe olacak ama, bizim görevimiz personelle yönetim

arasındaki köprüyü sağlamak. Arkadaşlarımızın izin talepleri

olsun, özel talepleri olsun, sıkıntıları olsun… bunları üst yöne-

timle paylaşıyoruz. Bazen de arkadaşlarımızın farklı dertleri olu-

yor, onları dinliyoruz, rahatlatmaya çalışıyoruz. Çünkü ülkenin

şartları zor. Öyle anlar oluyor ki, insanlar olmayacak şeylere si-

nirlenebiliyor. İşe değil de, mesela arkadaşına sinirleniyor. Yüz

yüze baktığı için de kendisine söyleyemiyor, gelip bize anlatıyor.

Derdini anlatınca zaten rahatlıyor insanlar. Bir nevi psikolog gö-

revi de görüyoruz. Ama bunun olması gerektiğini düşünüyorum

ben. Çünkü insanları gerçekten dinlemezsen dertlerine çözüm

bulamazsın.

Burada imkânlar kısıtlı, ancak Bahreyn’e bir buçuk saat me-

safede olmamız bir avantaj. Burada hepimiz kampta kalıyoruz.

Yıllık izinlerimizi daha çok Türkiye’de geçiriyoruz. Burası bazen

çok ucuz, bazen çok pahalı olabiliyor. Elektronik ucuz olabiliyor

mesela, ama kredi kartı avantajı yok burada. Bir Türkün ilk fark

ettiği benzin fiyatları tabii. Bir Toyota’nın deposunu 7 liraya dol-

durabiliyorsunuz!

“Siz ne zengin bir ülkesiniz”

Benim Cidde’de çalıştığım dönemde Suudi Arabistan’dan

Türkiye’ye misafirlerim geldi. Ben de arkadaşlarımı havaalanın-

dan aldım. Arkadaşın annesi Türk olduğu için Türkçe de biliyor.

Bir benzinciye yanaştık. Ben 100 dolar verdim. Arabayı fulledik,

tabii hiç para üstü almadık. Arkadaşın eşi, “Nereye gidiyorsun?

Paranın üstünü almayacak mısın?” dedi. Dedim ki “Ne para üstü,

benzin bu kadar bizde.” O bu durumu daha farklı yorumladı, “Siz

ne kadar zengin bir ülkesiniz,” dedi. Halbuki biz çok fakiriz, 100

dolarla benzin alıyoruz.