

29
JOHN MACGINNIS İLE ZİYARET TEPE KAZISI ÜZERİNE
“Asla yeterli zaman yoktur”
Nasıl oldu da arkeolog olmaya karar verdiniz? Çocukken her-
kes polis, itfaiyeci, öğretmen olmak ister. Siz bu yola nasıl gir-
diniz?
Diyebilirim ki arkeologların yüzde 90’ının çocukluk hayali budur.
Meslektaşlarımızla bir araya gelip sohbet ettiğimizde bu soru mutla-
ka gündeme gelir ve çoğu çocukluğundan beri bu işi yapmak istediği-
ni söyler. Ben de kesinlikle bu işi yapmak istediğimi daha çocukken
biliyordum.
Siz aynı zamanda bir yazıtbilimcisiniz, öyle değil mi?
Ben çok şanslıydım. Cambridge’de okuduğum dönemde Asuroloji ve
Yakın Doğu Arkeolojisi diploması alabiliyordunuz. Asur
İmparatorluğu’nu inceliyorduk ve Asur dilini öğreniyorduk. Okudu-
ğum bölüm arkeoloji, tarih ve yazıtbilimci (epigrafist) olmak isteyen-
ler için biçilmiş kaftandı. İngiltere’de liseyi okuduğum okulda Latince
ve Eski Yunanca dersleri de vardı ve ben bundan çok keyif alırdım.
Daha sonra da antik dillere yöneldim.
Asurolojinin sizi çeken tarafı neydi?
Aslında ben Asuroloji ile tamamen bir tesadüf sonucu tanıştım.
Cambridge’deki henüz üçüncü günümde bir profesör, beni bir arkada-
şının oğluyla karıştırarak, çay partisine davet etmek üzere yurttaki
odamın kapısının altından bir not bırakmış. Bir iki saat sonra kapının
altından ikinci bir not daha geldi. Notta, “Bir yanlışlık yaptığımın far-
kına vardım. Yine de aramıza katılırsanız sevinirim,” yazıyordu. Ben
de daveti kabul ettim tabii. Sohbet sırasında antik dünyanın ne kadar
ilgimi çektiğinden söz ettim. O da bana dünyanın önde gelen Asuro-
loji uzmanlarından birinin Cambridge’de olduğunu söyledi. Tabii ki
tanışmak için bu kadarı yeterliydi. Sanırım bu tesadüf hayatımın akı-
şını değiştirdi ve bundan son derece mutlu olduğumu söylemeliyim.
Okuyucularımıza biraz da bağlı olduğunuz McDonald Institu-
te for Archeological Reasearch’ten bahseder misiniz?
McDonald Enstitüsü, yaklaşık 20 yıl önce kurulmuş, Cambridge’e
bağlı bir birim. Aslında çok ilginç bir hikâyesi var. Dr. McDonald, eski
plakçalarlarda iğneyi kaldırarak plağın üstüne yerleştiren mekaniz-
mayı bulan kişi. Bu buluşuyla hatırı sayılır bir servetin sahibi olmuş.
Bizim için büyük bir şanstır ki McDonald’ın esas ilgi alanı arkeolojiy-
miş. Daha sonra McDonald Enstitüsü’nün ilk direktörü olacak olan
Lord Colin Renfrew –ki kendisi de çok önemli bir arkeologdur– bun-
dan yirmi yıl kadar önce, bir gün bir avukat tarafından aranıyor. Avu-
kat kendisine, arkeolojik saha araştırmalarında kullanılmak üzere
yılda 100 bin pound bağışlamak isteyen bir beyefendiyi temsil ettiği-
ni söyleyerek, bunun kabul edilip edilmeyeceğini soruyor. Ayrıca
daha büyük bir miktarın nasıl değerlendirilebileceği üzerinde düşün-
mesini rica ediyor. Bu şekilde McDonald Enstitüsü’nün ilk adımı atıl-
mış oluyor. Bugün dünyanın her yerinde araştırmalara destek veren
enstitü, Ziyaret Tepe projesi için de her yıl bir miktar yardım yapma-
ya devam ediyor.
Ziyaret Tepe’de sizin dışınızda kimler görev alıyor?
Ziyaret Tepe’deki çalışma uluslararası bir işbirliği şeklinde yürüyor.
Ben saha sorumlularından biriyim. Benim dışımda Marmara
Üniversitesi’nden Prof. Dr. Kemalettin Köroğlu ve Almanya, Mainz
Üniversitesi’nden Prof. Dr. Dirk Wicke var. Bütün projenin yöneticisi
John MacGinnis kimdir?
D
r. John MacGinnis üniversite eğitimini Cambridge’teki Trinity
College’ta, Asuroloji ve Yakın Doğu Arkeolojisi üzerine yaptı. Irak
ve Suriye’de birçok kazıda görev alan MacGinnis, daha sonra doktora
programı için Cambridge’e dönerek Geç Babil dönemine ait çivi ya-
zıları alanında uzmanlaştı. Bir süre araştırma bursuyla çalışmalarına
Oxford’daki Wolfson College’ta devam eden MacGinnis, daha sonra
öğretim üyesi olarak Cambridge bünyesindeki McDonald Institute for
Archaeological Research’e katıldı ve Ziyaret Tepe Höyüğü’nde aşağı
şehir kazılarının sorumluluğunu üstlendi. Aynı zamanda Ortadoğu’da
Ninova, Tel Brak, Amarna ve Ortadoğu’daki birçok kazıda saha arkeo-
loğu olarak görev alan MacGinnis, buralardaki çalışmalarıyla ilgili çok
sayıda makale ve rapor yayımladı.
ise Amerika, Akron Üniversitesi’nden Prof. Dr. Timothy Matney. Ben
çalışmaların başladığı 2000 yılından beri kazı alanının aşağı şehir
bölgesinden sorumluyum. Yani orası benim krallığım.
Proje nasıl başladı?
Aslında her şey Ilısu Barajı’na karar verilmesiyle başlıyor ve GAP
Projesi’nin doğuşuna kadar uzanıyor. GAP, 1950’lerde şekillenmeye
başlayan bir proje. Ilısu Barajı ise bölgede inşa edilen mega-barajların
sonuncusu. Yapımına 1980’lerde başlansa da çeşitli aksamalar yaşan-
dığı için yapım süresi uzamış. Bu da biz arkeologlar için büyük bir
fırsat oldu. Çok şanslıyız ki 15 yıldır bu bölgede çalışabiliyoruz. Proje,
1997’de üç yıl süren bir yüzey araştırmasıyla başladı. Bu süreçte ör-
neğin, çeşitli seramik parçaları bulundu ki bunlar sayesinde sahanın
tarihi hakkında ön bilgi edinebildik. Bunun dışında yerin altında ne
olduğunu görebilmemizi sağlayan çeşitli manyetik tarama teknikleri
var. Proje başladığında elde ettiğimiz görüntüler çok belirsizdi. Fakat
15 yıl içinde teknoloji büyük gelişme gösterdi. Bugün çok daha net
görüntüler elde edebiliyoruz. Bu sayede kazı programı çok daha isa-
betli yapılabiliyor; boşa kürek çekmiyoruz.
Kazılar ne zaman başladı?
Kazı çalışmaları 2000 yılında başladı. Sahada iki ana bölüm bulunu-
yor. Biri Ziyaret Tepe Höyüğü, diğeri aşağı şehir. Yıllar içinde yaptığı-
mız kazılarda farklı bulgular elde ettik. Höyük, binlerce yılda meyda-
na gelmiş bir form. Yerleşimin tam olarak hangi tarihte başladığını
bilemiyoruz, ama elimize geçen bulgular İÖ 3000 yılına, yani neredey-
se 5 bin yıl öncesine kadar gidiyor. Bu süre içinde çöken binalar olmuş.