

17
disiyle çıkışta buluştuk ve kampa gitmeden önce –bu yazıyı yazar-
ken bile halen tadı damağımda olan– harika domates çorbaları yapan
bir yere gittik. Burası, bir alışveriş merkezinin içinde, mobilya satan
bir dükkânın üst katında. Bu saklı lokantada hem bugüne kadar içti-
ğim en lezzetli çorbayı içtim, hem de Türkiye’den binlerce kilometre
uzakta, Galatasaray Lisesi mezunu olan Ahmet Bey’le keyifli bir soh-
bet imkânı bulmuş oldum.
Kampa doğru yola çıktığımızda, bizim yaptığımız, daha önce sadece
Gülnur’un fotoğraflarından gördüğüm, bana sonsuza kadar gidiyor-
muş hissi veren otoyolu kullandık. Kampa geldiğimizde hava karar-
mıştı. Karanlığa rağmen, yol boyunca gördüğüm genel manzaranın
tersine bol ağaçlı ortamı, havuzu, evlerin önünde oynayan çocukları
ve limonata gibi havasıyla (siz bu satırları okurken çoktan 30’lu-40’lı
derecelere ulaşmıştır) kamp bende, yazlık evlerin bulunduğu bir say-
fiye hissini uyandırdı. Ahmet Bey ve eşi Raushan’ın evine konuk ola-
rak, oğulları Askar’la ve kedileri Prens Albert ile tanışıp, hemen ha-
vuzun kenarında bulunan, bir çiftin rahatça kalabileceği büyüklükte-
ki odama döndüm.
Ertesi gün gündüz gözüyle kampı gördüğümde, ilk izlenimimin hiç
de yanlış olmadığını anladım. Günümüz, Ahmet Bey’le önce Sima-
isma ofisine giderek başladı. Görüşmelere, Şükrü Karakaya ve Ah-
met Bey’le başladım. Uzun yıllardır Tekfen’de çalışan Şükrü Bey’in
anekdotlarından sizin de en az benim kadar keyif alacağınıza emi-
nim. Katar’da aile kampında kalan ve sadece birkaç ay evvel Tekfen’de
çalışmaya başlayan genç çiftten mimar Ceren, Katar’a gelin getiren
namı diğer Bay Kulak Ali Kara ve bağlamasıyla Katar gecelerini renk-
lendiren genel formen Ali Doğan Özbek, görüştüğüm kişilerden sa-
dece birkaçıydı.
Yemeğimizi yedikten, keyifli sohbetlerimizi ettikten sonra fotoğraf-
çımız Gülnur, Ahmet Bey ve Şükrü Bey’le Zubara Kampı’na doğru
yola çıktık. Sizi bilmiyorum ama lisansını sözel bir bölümde tamam-
layan, mühendislikle yakından uzaktan ilişkisi olmayan benim gibi
birinin aklına kamp dendiği zaman yatakhanelerin, yemekhanenin,
hadi bir de çamaşırhanenin bulunduğu bir yerleşke geldiği için, ne-
redeyse bir kasaba büyüklüğünde, içerisinde her ülkeye ayrı dinlen-
me salonları, fırını ve kocaman bir çamaşırhanesi olan kampı görün-
ce şaşkınlığımı gizleyemedim. Yaklaşık 3 saat kaldığımız kampta, gi-
dip gelip her defasında mahcup bir yüz ifadesiyle fırından aldığım ek-
meklerin tadı hâlâ damağımda.
Burada operatörlerle, formenlerle, o güzel yemekleri yapan ustalar-
la, kamp amiriyle görüşerek Zubara’daki hayatı farklı açılardan ta-
nımaya çalıştım. Görüşme yaptığım kişilerden Tekfen’de 25. senesi-
ni geçirmekte olan Durmuş Alver, minnettarlığını belirtmek için bize
yazdığı şiiri okurken çok duygulu anlar yaşadık. Umarım siz de en az
benim kadar beğenirsiniz. Güneş batıp, çalışanlar şantiyeden döner-
ken, biz de aile kampının yolunu tuttuk. Akşam Ahmet Bey’e misa-
fir oldum. Birlikte Galatasaray maçını seyredip, Boğaz’daki balıkçıla-
ra taş çıkaran lezzetli balığını yedik.
Son gün, Merkez Ofis’e gittik. Orada Tekfen İnşaat Genel Müdür Yar-
dımcısı Ayhan Sarıoğlu ve ekibiyle Tekfen’den, Katar’daki hayattan
bahsettik. Aile Kampı’na döndüğümüzde, Proje Müdürü Uğur Odun-
cuoğlu ve eşi Firdevs Hanım’a, tam da çay saatinde misafir olduk. Fir-
devs Hanım’ın çay saati için hazırladığı yiyecekler, kendimizi evimiz-
de hissettirdi. Çocuklarından uzakta olan Uğur Bey ve Firdevs Ha-
nım, özlemlerini gidermek için teknolojiden faydalanıyorlar. Tam biz
kalkmadan önce skype’tan kurulan bağlantı ile torunlarını da görme
fırsatı yakaladık.
Pazartesi sabahı uçağım 07.00’de olduğundan saat beşte yola çıktı-
ğımda gün yeni ağarmaya başlamıştı. Otobanda, birkaç arabanın dı-
şında uyuklayan işçileri şantiyeye taşıyan onlarca otobüsle beraber
havaalanının yolunu tuttum. Uçağa bindiğimde şantiyede duyduğum,
“Katar cana can katar” sözünün ne kadar doğru olduğunu anladım.
Hem çalışıp hem de keyifli bir hafta sonu geçirmiş oldum. Sizlere de
kilometrelerce uzaktan herkesin selamlarını, sevgilerini getirdim.