Previous Page  8 / 44 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 8 / 44 Next Page
Page Background

8

HABERLER

Siz, 1994-2000 yılları arasında İstanbul Bienali’nin direktörlü-

ğünü yaptınız. Şu anda ise çalışmalarınızı İstanbul ve

Amsterdam’da sürdürüyorsunuz. Bugüne kadar uluslararası

pek çok etkinlikte küratörlük yaptınız. Öncelikle, sizi biraz ta-

nıyabilir miyiz?

Venedik Bienali 54. Uluslararası Sanat Sergisi’nde 2011 Türkiye

Pavyonu’nun küratörlüğünü yaptım. 2008 yılından Eylül 2012’ye ka-

dar Amsterdam’daki SKOR Sanat ve Kamusal Alan Vakfı’nın direktör-

lüğünü sürdürdüm. 2003-2004 yıllarında İstanbul’da Proje 4L’nin di-

rektörlüğünü takiben, 2004-2005 yıllarında İstanbul Modern’de süreli

sergi küratörü olarak çalıştım. 2002 yılında 25. São Paulo Bienali

“Metropoliten İkonografileri: Kentler”in ‘İstanbul’ bölümünün küra-

törlüğünü üstlendim ve 2007 yılında 2. Moskova Çağdaş Sanat Bienali

“Jeopolitika, Pazar ve Amnezi Üzerine Dipnotlar”ın küratör ekibinde

yer aldım. 2002 yılında Türkiye’de yayalar için kamusal alanda gerçek-

leştirilen ilk sergi olan “İstanbul Yaya Sergileri”ni ve 2005 yılında ser-

ginin ikincisini Emre Baykal’ın eş küratörlüğü ile gerçekleştirdim.

2008’de Christchurch, Yeni Zelanda’da kentsel mekânlarda gerçekle-

şen “Avare Çizgiler: Yeni bir Mekân Kültürüne Doğru”, 5. SCAPE Ka-

musal Alanda Sanat Bienali’nin küratörlüğünü Danae Mossman ile

birlikte yürüttüm. Bilkent Üniversitesi’nde (1994-1995), İstanbul ve

Marmara Üniversitesi’nde (1999-2000) ve İstanbul Bilgi Üniversitesi

Görsel İletişim Tasarımı Yüksek Lisans Programı’nda (2001-2007) öğ-

retim üyeliği yaptım.

13. İstanbul Bienali, “siyasi bir forum olarak kamusal alan” fik-

rine odaklanıyor. Bu fikir nasıl ortaya çıktı ve nasıl bir süreç

sonunda benimsendi?

10 Ocak’ta açıkladığımız kavramsal çerçeve metninde farklı, hatta birbir-

leriyle çelişen çoklu dünyaların nasıl bir araya gelebileceğini, birlikte yaşa-

yıp, birlikte hareket edebileceğini sormuştuk. Bu anlamda, Gezi deneyimi

–kısa bir süre için de olsa– bu ütopik soruyu yerel düzeyde tecrübenin

alanına soktu. Ama bu tekil olguyu, evrensel boyutta, bir sistem ola-

rak düşünebilir miyiz sorusu hâlâ geçerli.

“Anne, ben barbar mıyım?” başlığı nasıl belirlendi?

13. İstanbul Bienali’nin başlığı “Anne, ben barbar mıyım?” şair Lale

Müldür’ün aynı adlı kitabından bir alıntı. Bu başlık altında oluştur-

duğum kavramsal çerçeve teorik (kamusal alan tartışmaları), pratik

(İstanbul ve kentsel dönüşüm) ve sanatsal (sanat alanının bu teorik ve

pratik olanla ilişkisi) olmak üzere üç aks üzerinde duruyor. Teorik aks,

bugün kamu (çoklu kamular) kavramını ve politik bir forum olarak

kamusal alanı tekrar nasıl düşünebileceğimizi soruyor. Teorik aksın

uygulama alanı olarak, demokratik aygıtın mekânsal bileşenlerine

odaklanmıştık: İstanbul’daki kentsel kamusal mekânlara ve özellikle

de dizginsiz yol alan kentsel dönüşüme bakarak, özgürlük kavramının

mekânsal tezahürlerini agorafobi kavramıyla birlikte ele almıştık.

Teori ve pratiğin arasındaki sanatsal alanın açılımı, Lale Müldür’den

alıntıladığım “barbar” kavramını içeren başlıktan geldi. Eski Yunan’da

barbar, hem kentli-vatandaş kavramıyla, hem de doğrudan dille ilişki-

lidir. Barbar, Eski Yunanca’da şehir devleti anlamındaki “polis” keli-

mesinden türeyen “politis”, yani “kentli-vatandaş” kelimesinin zıttıdır

ve böylelikle kent ve vatandaşlık haklarına tabi değildir.

13. İstanbul Bienali’nin kapsamı hakkında bilgi verebilir

misiniz? Bienale kaç sanatçı katılacak? Eserler hangi

mekânlarda, nasıl bir formatta sergilenecek?

Sanatçı seçiminde, güncel sanatta ve kamusal alanda sanat üretimin-

deki çeşitliliği yansıtmaya öncelik vermeye çalıştım. Kamusallığı tartı-

şan sanatın dünya çapında farklı şekilleniş biçimlerini sergiye müm-

kün olduğunca dahil edebilmek adına Latin Amerika, Ortadoğu,

Kuzey Afrika ve Asya Pasifik gibi coğrafyalardan çok sayıda sanatçı

davet ettim. Ocak ayında yapılan uluslararası açık çağrıya gelen