Previous Page  14 / 44 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 14 / 44 Next Page
Page Background

14

iki üç ay geçti, bir gün 100 metre yarışları

yapıyoruz. Kronometreyi içeride

unutmuşum. Hoca, “Koş,

kronometreyi getir,” dedi.

Spor salonuna doğru bir

depar attım, kronomet-

reyi aldım, geldim. “Ya,

sen ne biçim koşuyor-

sun!” dedi bu sefer. De-

nemek için 100 metre

koşturdu. İlk derecem

11.00 idi. Yani gayet iyi

bir derece. Gene aynı şey

oldu, kendimi bu sefer

koşu pistinde buldum.

Eskişehir atletizm ya-

rışları yazın yapılı-

yordu. Ondan önce,

kışın yapılan salon

yarışlarında birinci

oldum. Oradan grup

elemelerine gittim, yine

birinci oldum. Sonra da İzmir’e gittik ve Tür-

kiye birincisi oldum. Derken milli takıma se-

çildim. Yıldız takımdaydım o zaman. 1973

sonu, 1974 başı. Bir iki sene sonra da Galata-

saray Kulübü’nden geldiler. O günden sonra

Galatasaray’a bağlandım ve daha sonra hep

orada koştum.

Üniversite yıllarında spor hayatınız nasıl

devam etti?

Teknik Üniversite’ye girdikten sonra Turgay

Renklikurt’la çalışmaya başladım. Köln Spor

Akademisi mezunu çok değerli bir spor ada-

mıdır. O yıllarda Sermet Timurlenk’i çalıştırı-

yordu. Ben de iyi bir derece yapınca Sermet’e,

“Bir sor, beni de çalıştırır mı?” dedim. Kabul

etmiş. Dört sene onunla çalıştım. O zamanlar

antrenörler stadyuma gelip de sporcunun ba-

şında durmazlardı. İki üç ayda bir giderdim

yanına, bir program yazardı, “Şunu yap, bunu

yap” diye. Derecelerimi takip eder, programı-

mı ona göre düzenlerdi. Ben de programı alıp

kendim uygulardım. Mesela, tepe idmanı yap-

manız gerekiyor. Tabii önce uygun bir

tepe bulacaksınız; trafiğin olmadığı, açık ara-

zi. 150 metre uzunluğunda, belli bir eğimi ol-

ması gerekiyor. Oradan koşarak çıkacaksınız,

yürüyerek ineceksiniz. Ben, şimdi ENKA Sadi

Gülçelik Spor Tesisleri’nin olduğu yerde çalı-

şırdım. Karanlık, etraf ıssız, köpekler var, ta-

mamen kendi başınızasınız... O yıllarda böy-

leydi.

Okul ve spor bir arada nasıl yürüyordu?

Üniversiteye başlayınca aslında bir ara sporu

bırakmaya niyetlendim. O zamanlar ortam

karışık, herkes vatan millet kurtarıyor. Bizim

de, “Bu koşullarda spor mu yapılır!” diye biraz

kafamız karışmıştı. Hocam beni kendime ge-

tirdi, “Senin bir mesajın varsa sporla ver

bunu!” dedi. Ondan sonra daha da ciddi sarıl-

dım spora. Hocayla çalışmaya başladıktan

sonra antrenman sürelerim giderek arttı ve

günde iki antrenmana çıktı. Ben çoğu zaman

okula gitmiyordum artık. Arkadaşlarımdan

ders notlarını alıyordum. Okulda da devamlı

boykotlar oluyordu zaten; genellikle kapalıydı

okul. Ailem de atletizm yapmamı destekliyor-

du.

Atletizm ortamı nasıldı?

O zamanın en parlak atletleri olan Mehmet

Terzi, Mehmet Yurdadön ve Sermet Timur-

lenk gibi isimler benim takım arkadaşlarımdı.

Atletizm Federasyonu Başkanı Kurthan

Fişek’ti ve bana çok destek

oldu açıkçası. Kategori-

nizde belli bir derece-

yi aşarsanız fede-

rasyon

maaş

veriyordu. Bu

da bir itici güç-

tü. Fena bir

maaş değildi o

zaman. Ben de

faydalandım bun-

dan. Kaynaklar çok

kıt olduğundan belli bir

itici güç oluyordu. Ona rağmen

esas motivasyon para değildi.

Ne gibi zorluklar söz konusuydu?

Bir defa İstanbul’da tartan pist yoktu. Bu çok

büyük bir problemdi. İnönü Stadı’nda antren-

man yapıyorduk; başka da bir yer yoktu zaten.

Herkes oradaydı. O yüzden de ortam çok gü-

zeldi. Stadın ölçüleri standarttı, fakat pist

topraktı. Tabii ki tartan pistte koşmak daha

avantajlı. Toprak pistte rekor denemesi yap-

manın hiçbir anlamı yok. Tartan pist sadece

Ankara ve İzmir’de vardı. Onun için de bütün

müsabakalar oralarda yapılırdı. Yurtdışına

gitmek ise büyük ayrıcalıktı. O zaman tabii

Türkiye’nin 70 sente muhtaç olduğu yıllar. Fe-

derasyonun imkânları çok sınırlıydı. Malzeme

zaten hiç yoktu. Ayakkabıyı bile dışarıdan ge-

tirmek zorundaydık.

En iyi derecenizi ne zaman yaptınız?

1978 yılında, atletizm milli takım seçmelerin-

de yaptım. Daha önce İstanbul’da koşmuştum

“00.00”

L

ise 2’yi bitirmiştim ve daha yeni Türkiye birincisi olmuştum.

Eskişehir’de bir yarışa gideceğim. Çok hırslıyım, İstanbul’da müthiş

çalıştım. Yaz tatilinin ortasında, Temmuz ayında Eskişehir’e geldim.

Kendi şehrimde Türkiye birincisi olmak istiyorum. Fakat antrenmanların

dozunu kaçırıp o kadar fazla çalışmışım ki, “sür antrene” olmuşum. Bi-

rinci olmayı hedeflediğim o yarışta hiç koşamadım, ancak üçüncü ol-

dum. Tabii çok üzüldüm. Dereceyi tutan adamları da tanıyorum. “Dere-

cem kaç?” diye sordum, bir baktı adam, “00.00”! Meğer kronometreye

basmamış. Derken sıralama açıklandı, beni dördüncü yapmışlar. Kafa-

dan atmışlar bir derece, onu da tutarsız atmışlar. Böylece üçüncü bitir-

diğim yarışta dördüncü oldum. Kıyamet kopardım tabii, ama bir şey

değişmedi.

İÇİMİZDEN BİRİ