Previous Page  18 / 40 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 18 / 40 Next Page
Page Background

18

HABERLER

İÇİMİZDEN

BİRİ

İlk Pétrus deneyimi

G

aliba 2002 yılıydı, Osman (Birgili) ve Erhan (Öner) Beylerle beraber bizim Umman’daki

temsilcimiz Şeyh Zawawi’yi görmeye gittik. Zawawi de bizi villasında öğle yemeğine davet

etti. Villa dediğimiz saray yavrusu. Kristal bir masada ağırladı bizi. Biz üç kişiyiz, Zawawi, bir de

müdürleri var. Her birimizin başında birer fraklı garson bekliyor. Şarap konusu açılınca ben

ukalalık ettim, onu içelim, bunu içelim dedim. Zawawi durdurdu beni, “Bir dakika. Albümümü

getirin,” dedi. İki koca fotoğraf albümü geldi. Beyaz ve kırmızı olarak ikiye ayırmış şarapları.

Katalogda 10 bin şarap var en azından. Dedi ki “İlk yemekle Chassagne Monrachet gider.”

Güzel bir beyaz şarap. Sonra Pétrus lafı edildi. Ben o zamana kadar hiç Pétrus görmemişim.

Merak ettim. Ellerini çırptı, “Getirin Pétrus,” dedi adamlarına. Bir tane 1,5 litrelik Pétrus Mag-

num getirdiler. Ben elime aldım, bakıyorum Pétrus’a. Gerildi adam. “Bir dakika! Dur!” dedi,

“Çalkalama şarabı!” Erhan Beyler de gülüyor arkadan. O zaman Zawawi’de 50-60 şişe Pétrus

vardı. Servet yani. Ama Pétrus açmadı bize, başka şeyler açtı. Müzik çalıyor bir yandan. Erhan

Bey, “Ne kadar güzel müzik. Bu plakları nereden alıyorsunuz?” dedi. “This is not a recording.

These are my own musicians,” (“Bu plak değil, benim müzisyenlerim”) dedi Zawawi. Ellerini

çırptı, 8-9 Çinli kadın çıktı meydana.

ŞARAPLAR DOĞRU YILLANMIŞSA

GÜZELLEŞİR

Ümit Özdemir’in kavında bin şişe civarında

şarap var. Bu özel odada ısı ve nem

kontrolü mevcut. Şaraplar burada en ideal

koşullarda saklanıyor.

nava tabi tuttu. O yıllarda üniversitelerin sa-

yısı çok azdı. Ama daha donanımlı mühendis-

ler yetişiyordu.

Ben 1968 yılında Galatasaray Lisesi’nin son

sınıfındayken, dersleri zayıf olan öğrencilere

özel ders veriyordum. Bu iş, ben Tekfen’de ça-

lışmaya başladıktan sonra da, ta 1982 yılında

Suudi Arabistan’a proje müdürü olarak gitti-

ğim zamana kadar sürdü. Yaklaşık 13 sene

öğrencilere Fransızca ve Türkçe matematik,

fizik ve kimya dersi verdim; aranan bir hoca

idim. Bu sayede hem çok geniş bir çevrem

oldu, hem de epeyce kazançlı bir işti.

Şarap merakınız ne zaman başladı?

Galatasaray Lisesi’nde ikinci sınıfta okurken,

1967 yılında, bir Fransızca kompozisyon ya-

rışmasını kazandım. İstanbul Lions Kulübü,

yarışmayı kazananları, tüm masraflarını kar-

şılayarak üç aylığına Fransa’ya gönderiyordu.

18 yaşındaydım, ilk kez Fransa’ya gittim. Üç

ay bizi gezdirdiler. La Baule diye bir yere git-

tik, Atlas Okyanusu kıyısında. Ben oraya gi-

derken annem demişti ki, “Oğlum sakın içki

içme! Deniz kabuğu da yeme! Onlar dinen

mekruh.” Gittiğimiz okulda yemek saatleri

dört kişilik masalarda oturuyoruz. Her masa-

nın başında kocaman bir öbek karides, yanın-

da da koca bir öbek enginar. Enginarın kabu-

ğunu zeytinyağının içine batırıp yiyorlar.

Herkes benim masaya oturmak istiyor, çünkü

karideslere dokunmuyorum. Ama sonunda

bir gün nedir bu karides, bir tadayım dedim.

Bir yedim, bir daha da bırakmadım. Her ye-

mekte şarap da var. Bir içmedik, iki içmedik…