

HABERLER
GİZLİ
Telgraf No: 608 İngiltere Büyükelçiliği Ankara, 25 Kasım 1938
Aziz Lordum,
1. Size Mösyö Kemal Atatürk’ün ölümünü bildiren 194 sayılı telgrafı çok de-
rin üzüntüler içinde sunmuştum.
2. Bu belgeye ek olarak, Büyükelçiliğimiz Müsteşar tarafından hazırlanan ve
Kemal Atatürk’ün geçmişteki kariyerini içeren belgeyi sizlere sunma onuru
yanında, bu yazımda, Atatürk’ün yaptığı işleri övmekten çok, onun kişiliği ve
bu ülke insanına ne ifade ettiği konusuna değinmeye çalışacağım.
Hiç şüphesiz toplumbilimciler ve tarihçiler onun çalışma hayatı ve yaptıkla-
rıyla ilgilenip ayrıntılı bir çalışma yapacaklardır. Ancak bunların çok azı,
Atatürk’ün gerçek kimliğini öğrenmeden hazırlanacaktır, ki onu tanımadan
yapılacak değerlendirmeler kuşkusuz yanlış olacak ve yanlış yönlendirmelere
neden olacaktır.
3. Bu bilginin toplanmasında, ben belki de ayrıcalıklı bir konuma sahiptim.
Her ne kadar, rahmetli Cumhurbaşkanı ile çok nadir karşılaşmış olsam da bu
görüşmeler diğer diplomatik temsilciliklerinkine nazaran daha sık ve daha
uzun olmuştur. Bütün bunlar bir yana, görevimin ilk günlerinden itibaren
Atatürk beni bir dost gibi görmüş, benimle görüşmekten memnun olmuş, gö-
rüşme fırsatı doğduğunda bundan hoşnut kalmış, karşılıklı konuşmalarımız
esnasında ilgi ve dikkati asla azalmamıştır.
Galiba onun yeteneklerini ortaya çıkartan becerikli yaklaşımlarım vardı, bu
yüzden olsa gerek görüştüğümüz konu hakkındaki fikirlerine ya da o konuyla
ilgili sunduğu sonuca karşı çıktığımda benim bu tavrıma direnmezdi. Dolayı-
sıyla, kendi özel kimliğini bana, diğer yabancılara gösterdiğinden daha fazla
gösterdiğine inanıyorum.
4. Doğrudan edinilen tecrübelerimi sağlayan kişisel görüşmelerimiz dışında,
onu çok yakın dostlarından ve hatta aramızdaki dostluğu gördükten sonra be-
nimle onun hakkında konuşmaya hiç çekinmeyen Kabine’deki bazı bakanlar-
dan da birçok kez dinleme fırsatım oldu.
5. Atatürk’ün müstesna ve takdire şayan bir şahsiyet olduğunu söylemek pek
bir şey ifade etmeyebilir. Ancak gerçekten müstesna ve takdire şayan bir kişiy-
di, neden bu niteliklere sahip bir şahsiyet olduğunu açıklamaya çalışmalıyım.
6. Sanırım bunu, temelde “çift karakterlilik” olarak açıklayabiliriz. Bu ülkede
nefret uyandıran ve yasaklanan H.C. Armstrong’un Grey Wolf (Bozkurt) adlı
kitabını okuyan çoğu insan, çok yetenekli; inatçı bir enerjiye sahip ancak in-
safsız, itici tavırları olan, serkeş mizaçlı, gem vurulmamış zevkleri, ahlak dışı
ihtirasları olan; dahası, dostluğu tanımayan bir adamın portresiyle karşılaş-
maktadır.
Bu tespiti doğrular görünecek kanıtları toplamak hiç de zor olmayacaktır an-
cak şahsen ben, bir insanın bu şekilde tanıtılmasını tamamıyla yanıltıcı bulu-
yorum. Gözle görülen bir dizi kural dışılığı sadece ayrı karakterlilikle anlata-
bileceğime inanıyorum.
Sadece şu veya bu savaşı kazanarak, şu veya bu kanunu çıkararak, harf dev-
rimi yaparak ya da fes giyilmesini yasaklamak veya ülkeyi laik kılarak değil;
yüzyıllarca acı çekmiş, ruh karartıcı yönetimler yaşamış bir ırkın dehasına
güvenerek, sadece artık kölelik çekilmemesi gerektiğine inandığı için çok sayı-
da kuvveti harekete geçirip -bir insanın büyüklüğünün ve sıra dışı görüşünün
kanıtı sadece iyiliği ile ölçülebilir- on beş yıl gibi kısa bir sürede bu insan birçok
iyi şey yapmıştır.
Gerisi ayrıntıdan ibarettir; sadece dedikoducu zihniyetin üzerinde duracağı,
ancak bir tarihçinin gerektiği kadarını vereceği ayrıntılar.
7. Atatürk’ün dinamik enerjisi üzerinde durmama gerek yok. Bu enerjinin
dayanılmaz gücü, Türk ırkının tarihinde şimdiden önemli bir sayfa olarak yer
almıştır. Ancak ben, pek bilinmeyen bir başka özelliğine değinmek istiyorum:
Bu da Atatürk’ün doğuştan gelen, belki de farkında olmadan tıpkı sütün kay-
mağını hemen ayıran aletler gibi, faydasızı faydalıdan ayırma yeteneğiydi.
8. Atatürk’ün bütün kişiliğinde veya en azından mevcut şeklinde, bazı çelişki-
lerle karşılaşılmaktadır. İddia edilen acımasızlığı, onu tanıyanların çok
iyi bildiği gibi, vatandaşlarına duyduğu sevgiyle uyuşmamaktadır.
Tensel günahlar ve geçici ilişkilere duyduğu varsayılan zevkle-
re karşın toplumda kadının rolü kavramı, halk devrimlerin-
de en çarpıcı savunmayı ortaya koyduğu kadın hakları ve
önemiyle bağdaşmamaktadır.
Sir Percy Loraine’in Atatürk hakkındaki gizli mektubu
Zira bir iki sene içinde çokeşliliği yasal olarak
ortadan kaldırmış ve istedikleri takdirde ha-
rem kadınlarına bile devletin liberal mevkileri-
nin açık olduğunu ortaya koymuştur. (Kimi za-
man toplum içinde de olsa) özel hayatını
tanımlayan ve göz ardı edilmiş resmiyeti, giyimi-
nin kusursuzluğu, olağanüstü tavırları ve resmi gö-
revlerdeki asaleti ile garip bir çelişki yaratmaktadır.
Sadece birkaç büyük adam daha rahat ve daha güvenli hisset-
menizi sağlayabilir; sanırım yok denecek kadar azı da gerektiğinde sizi bu ka-
dar rahatsız hissettirebilir.
9. Atatürk, Batı’da “yes-men” ve uzun süredir Türkiye’de “evet efendimci” ola-
rak bilinen tarzdan hoşlanmıyor, bu tür insanları aşağılıyordu. Ahmak ve dal-
kavuklara tahammülü yoktu. Aslında belki de en çok sömürücüleri sevmez,
açgözlüleri hor görürdü. Bir insanın onun için çalışıyor olması fikrine hoş bak-
mazdı. Kendisi zaten ülkesi, ırkı ve insanları için yaşıyor, onlar için düşünüp
onlar için çalışıyordu. Diğerleri bu şekilde davranmıyorsa görevlerini yerine
getiremedikleri kanısına varıyordu.
10. Korkarım gelecek nesillere Atatürk bir diktatör olarak aktarılacak. Bu-
nun yanlış olacağı kanısındayım. Hem savaşta, hem barışta evet o büyük bir
liderdi ancak gerçek bir diktatör değildi. Ne yazık ki ben, şimdiye kadar onu
anlatabilecek diktatör kelimesine ait bir tanımımız olduğuna inanmıyorum.
Ancak Hitler ve Mussolini’nin tersine, devlette idari veya yönetim fonksiyonu
bulunmuyordu; af yetkisi yoktu; mahkemelere emir yetkisi yoktu; diplomatik
misyon temsilcilerini reddetme hakkına sahip değildi.
Bütün bu hususlara teknik gözle bakıp bir kenara iter ve bütün devlet mesele-
lerinde onun isteklerinin hakim olduğu konusunda ısrar edebilirsiniz. Doğru
ancak daha çok o konudan sorumlu kişilerin onayının hakimiyeti şeklinde kar-
şımıza çıkıyordu.
Olayların gidişi, Atatürk’ün görüş açısının doğruluğunu, verdiği hükümlerin
zekice olduğunu ve hata yapmadığını göstermiştir. Dolayısıyla sıkça fikirleri-
ne başvurulması ve memnuniyetle bu fikirlerin uygulanmasını görmek pek de
şaşırtıcı değil. Ancak onuMussolini, Hitler veya Primo de Rivera gibi diktatör-
lerden ayıran belki de en büyük özellik, başından beri isteyerek ve çok emek
sarf ederek, kendini yaşatacak bir sistem kurmaya çalışmasıdır.
Atatürk’ten sonraki Cumhurbaşkanı seçiminin sessizce hallolması ve ölü-
münden sonra kurduğu rejimin sakince sürmesi bir kriterse evet başarılı ol-
muştur.
11. Atatürk’ün idrak gücünde esrarengiz bir yön vardı; küçük şeylere önem
vermeyiş veya sinsi olamayışında üstün bir yön bulunuyordu; konsantrasyon
gücü olağanüstüydü; şefkat ve ilgi bekleyen bilinçaltının etkileyici yanı belki
de şuurlu amacının buz gibi dimdikliğinin bir başka parçasıydı.
12. Müslüman olarak doğmuş, ancak yobazlık karşıtı bir kişi olmuştu, doğru-
luğu sevmiş, günahtan nefret etmişti; işini iyi bilen, istidat sahibi bir askerdi,
savaştan nefret ederdi. Bağımsızlığı elde ettiği andan itibaren barışın peşinde
koşmuş ve barış ortamını sağlamayı başarmıştı.
Türkiye’nin kaderini elleri arasına aldığından beri, Kemalist Cumhuriyet’in
dostluk elini uzatmadığı ve aralarında Osmanlı İmparatorluğu’nun düşman-
larının da bulunduğu tek bir komşusu dahi yoktur. Uzatılan dostluk eli çoğun-
lukla tutulmuş ve sarf edilen çabalar sonunda ülkelerarası sürtüşme azaltıla-
rak, doğunun bu bölgesinde daha geniş kapsamlı barış, dikkat çekici bir
biçimde sağlanmıştır.
13. Kemal Atatürk, yapılması gerektiğine inandığı şeyleri korkusuzca yerine
getirmekten asla vazgeçmemişti. Hastalığının şiddetlendiği anlarda ölüme
çok yakınlaşmış olsa bile, korku asla ne yüreğine ne beynine yerleşmeyi başa-
ramamıştı. O, Türk Milleti’ne hizmet ederken öldü. Ölüm bile büyük zaferini
ondan çalmayı başaramamıştır. İnsanlara hayatlarını, onur ve şereflerini ve
insanca yaşama yolunu vermiş, belki de bütün bunlardan daha önemlisi bu
haklarına sahip çıkmalarını sağlayacak bağımsızlığı tattırmıştır.
Lordum, en derin saygılarımla, sizin en sadık ve en mütevazı hizmetkârınız
olduğumu bildirmekten şeref duyarım.
Percy Loraine
Kaynak: Bilal N. Şimşir,
İngiliz Belgelerinde Atatürk (1919-1938)
IV, IV.
Cilt, XVI. Dizi Sayı: 15cl, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2000.
SOSYAL
SORUMLULUK
42