Table of Contents Table of Contents
Previous Page  14 / 56 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 14 / 56 Next Page
Page Background

G

arip bir şey. Böyle bir döneme tanıklık etmek, özellikle de be-

nim gibi “yaş 35 yolun yarısı eder” dönemindeyseniz (artık 35

orta yaş değil, aklı başında gençlik bu arada) daha da garip as-

lında. Tekerleğin, paranın ya da yazının icadına tanıklık etmek gibi, sos-

yal medyanın doğuşuna şahit olmak.

İletişim aygıtlarının son 30 yıldır hayatımızdaki yerini de es geçmemek

lazım bence. Kişisel tarihimdeki ilk iletişim kazamı, 5-6 yaşlarındayken

aradığım 066 Masal Servisi’yle geçirdiğimi hatırlıyorum. Eve gelen tele-

fon faturası anneannemde küçük çaplı bir taşikardi yaratmıştı. Benim

küçüklüğümde evimizde siyah beyaz televizyon vardı. Bir gün “Yedi

Renkli Çiçek” adlı çizgi filmi izlerken, büyükbabam televizyonu fişten

çekti. Ağlamaya fırsat bulamadan eskisinin yerine konulan televizyonda

çizgi filmi ilk defa renkli olarak izledim, büyülü bir şeydi. O yıl evimize

bir de “video player” alındı ve kaset kiralamaya başladık. Benim için dün-

yanın merkezindeki dükkân videocuydu. 90’larla beraber özel radyo ve

televizyonlar hayatımıza girdi, her şey daha da renklendi... Tabii ki Atari

ve Commodore 64’ü anmadan geçmek olmaz. 90’ların sonuna gelirken

ise, dünya bir daha aynı olmamak üzere değişmeye hazırdı.

Cep telefonlarının ilk modelleri işadamları tarafından kullanılıyordu.

Dambıl işlevi görebilecek ağırlıktaki telefonlar döviz üzerinden satılıyor-

du. Sms gönderirken bile karakter sayısına göre korkunç ücretler öde-

mek zorundaydık. Serbest piyasa ekonomisi ve rekabetin katkısı burada

da kendini gösterdi. Operatörlerin çeşitlenmesiyle beraber hem görüş-

me ücretleri hem de telefon fiyatları düşmeye başladı. Bu arada da tek-

noloji yerinde saymıyordu tabii; bilgi teknolojilerinin evrimine günden

güne hayret etmeye devam ediyorduk. 21. yüzyıl belki uçan arabaları ve

ışınlanmayı bize getirmedi ama internetin hayatımıza girişiyle artık he-

pimiz birer süper kahramandık. Sosyal medya kavramıyla tanıştık ve

hayatlarımız tümüyle değişti. Artık hem fotoğrafçıydık, hem de haberci,

hem haberin kendisi... Facebook, Twitter, YouTube, Instagram, Wikipe-

dia, Google, ekşi sözlük, Zaytung, LinkedIn, Foursquare,

Ask.me

, What-

sApp, Viber, Shazam, Periscope ve daha niceleri hayatımıza girdi.

ALI’NINDÜNYASI

Sosyal medyayı basite indirgersek,“haberin kaynağının bireyselleşmesi”

şeklinde açıklayabiliriz. Yeterince basit olmadı mı? O zaman şöyle söyle-

yelim:

“Kankalarla piknik keyfi! @Caddebostan Sahil” Her gün yüzlercesini gör-

düğümüz Facebook paylaşımlarından biri. Hadi biraz kendinizi zorlayın,

hatırlayacaksınız! Facebook’ta durum ve yer bildirme ilk başladığında

hepimiz yadırgamıştık, en azından ben kendi adıma emindimnerede, ne

yaptığımı paylaşmayacağımdan. Fakat gitgide bu durumu kanıksadık.

Yukarıdaki cümleyi paylaşan kişinin adı Ali olsun. Ali, normal bir insan,

senin benim gibi biri... Ali ünlü değil, fark yaratan biri değil, haber mal-

zemesi sunacak bir olay örgüsünün içinde de değil. Ali hakkında bir ga-

zete haberi yapılsa, ortaya çıkacak olan şöyle bir şey olurdu:

“Ali (29), 23 Nisan tatilini fırsat bilerek iş arkadaşları Şeref (32), Nazlı

(26) ve Sinem (30) ile Caddebostan sahilinde buluştu. Dörtlü, piknik

yapmak için buluşmuşsa da yağan yağmur nedeniyle en yakın cafeye sı-

ğınmak zorunda kaldı.”

Böyle bir haberi gazetelerde okuduğumuzda ya da akşam haberlerinde

izlediğimizde hepimizin tepkisi aynı olurdu sanırım: “Eee? Bundan bana

ne?” Ali’nin arkadaşları ve çevresi dışında kimsenin ilgisini çekmeyecek

bir haber olurdu bu. Sosyal medya sayesinde ise, aynı haber doğru hedef

kitlesine ulaştığında, ilgilileri tarafından takip edilir hale geldi. Bu ne-

denle, en klişe şekliyle şöyle söylüyorum ben: “Sosyal medya, sokaktaki

insanın sesi oldu.”

14

HABERLER