Sunuş
en oldum olası kitap sevdalısıyım. Bu nedenledir ki, bundan yaklaşık 1,5
sene evvel, 50. yılımızın ön hazırlıklarına başladığımızda, kitap fikrine ilk
andan itibaren sıcak bakmış, heyecanlanmıştım. Ama duyduğum bu heyecan kı-
sa süre içinde yerini endişeye bıraktı. Kendime “Acaba bu işin altından kalkabilir
miyiz; nereden, nasıl başlayacağız; onca iş arasında, daha önce hiç yapmadığı-
mız bu işe nasıl vakit ayıracağız?” diye sorup korktum ve projeyi bir süre daha
düşünmek üzere rafa kaldırdım. Ancak fazla geçmeden önüme bir çalışma planı
gelip, karşıma da istekli bir ekip oturunca, ikna olmaya hazır bir şekilde, bir anda
kendimi hummalı bir çalışmanın ortasında buldum.
Kitabın içeriğinin önemli bir kısmı, arşivlerden edinilen bilgi ve belgelerden ol-
duğu kadar, edebiyatımızdaki ozanların hikâyeleri gibi, Tekfen’in ozanlarının
hikâyelerinden ortaya çıkmıştır. Benim için kitabın en keyifli yanı da bu oldu.
Elli yıllık tarihçemizin 37 yılına tanıklık etmiş biri olarak, tanıklığım kadar, bu
tarihçenin bir parçasıyım da; tıpkı kitapta söz alan ya da bu satırları okuyan nice
meslektaşım ve dostlarım gibi. Bazı konuları farklı yaşamış veya hatırlıyor ola-
biliriz; birimizin hiç hatırlamadığı bir olay, anekdot, diğer birinin gözünde sanki
daha dünmüş gibi canlı bir anı olabilir. “Tamam, bu iş bitti, kitap hazır” dediği-
miz bir noktada, yine şüpheye düşüp, şu meşhur listelerimden bir tane yapayım
derken, 37 maddede, hiç değinilmemiş konular kâğıda dökülüverdi!
Neyse, lafı döndürüp dolaştırmadan meseleye gireyim. Eğer, sevgili okurlar “Şu
ve bu olay, gün, sima ya da ihale nasıl olur da bu kitapta yer almaz?” diyorsanız,
vereceğimiz tek bir cevap var: Affola! Affola ve aynı zamanda bir teşekkür, 50
yıllık hikâyemizde bizimle var oldukları için.
Yaşlanmadan Büyümek
, bir nevi zaman yolculuğu gibi. Göz açıp kaparsınız ve
bir an öncesinde bulunduğunuz noktadan çok ötedesiniz. İşte bu kitap da böyle.
Son sayfalar baştakilerden çok ileride. “Neydik, ne olduk, bugünlere nasıl gel-
dik?” sorusunun cevabı bu satırlarda ve aynı zamanda satır aralarında gizli.
Yarın, yeni bir elli yıla doğru yol almayı sürdüreceğiz. Bu yolculukta, basının
yakıştırması ile “üç delikanlı”nın, Feyyaz, Nihat ve Necati Beylerin bize bıraktığı
iz, elimizdeki fener, cebimizdeki pusula olacak. Onlara, hepiniz adına teşekkürü
borç biliyorum.
Yolumuz açık olsun!
Erhan Öner
15 Kasım 2006, Ulus
B