Table of Contents Table of Contents
Previous Page  3 / 56 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 3 / 56 Next Page
Page Background

3

Editörden

Öyle günler olur ki, siz boş kâğıda, kâğıt da size bakar durur. Nasıl dolacak, ne yazılacak?

Sonra illa o kâğıt doluyor, ama anlamlı, ama bu satır gibi çok da anlamlı olmayan sözlerle!

Kâğıt deyince, aslında bugün ekran diye anlamak lazım. Nerede kaldı büyüklerimizin bitişik

eğik el yazıları? Bugün kaçımız hâlâ elimizde kalem defter doldurup, mektuplar yazıyoruz?

İş Sanat Kibele Galerisi’nde 05 Mayıs-20 Haziran arasında ücretsiz gezebileceğiniz, Bedri

Rahmi Eyüboğlu ve Çağdaşlarından Mektuplar: “Biz Mektup Yazardık” başlıklı sergi, yazının

yavaş yavaş tarihe karıştığının somut bir göstergesi değil midir? Şekil itibariyle evet. Yazımız

çirkinleşti, elimiz az kalem tutar oldu. Ama özünde, birbirimizle iletişim kurmamızda söz

kadar temel işlev gören yazı, daima olacak. Sadece ortam değişiyor, kâğıdın yerini ekranlar

alıyor. Hepimizin önünde, elinde, yakında kolunda ekranlar olmasıyla, yazılan yazılar da bir

tuşla dünya turuna çıkabilecek hürriyete kavuştu. “Söz uçar, yazı kalır” deyimini gözden ge-

çirme zamanı geldi belki de. Çünkü farklı anlamda olsa da, yazılar tabiri caizse “uçuşa geçti!”

Ancak uçuş demişken, uçuş emniyetini göz ardı etmemek lazım. Konuşurken sözler bazen

istemeden ağzımızdan çıkıveriyor. Ama yazı farklı. Yazı yazarken, insan birazcık önünü ilik-

ler, aklını toplar, önce düşünür sonra yazar. Yazar ve yazdıklarını okuyup bir daha düşünür.

Kısacası, emniyet kemeri olmadan uçulmaz. Öyle değil mi? Çünkü yazı, düşüncelerimizin bir

anlamda vücut bulmasıdır. Bu, her türlü fikrimizi anında ve sıkça süzgeçten geçirmeden pay-

laştığımız sosyal medyada daha da geçerli. Ucu bucağı nereye vardığı bilinmeyen Facebook,

Twitter ve benzeri mecralarda yazarken, sorumluluğumuz eskiye göre katbekat büyük,

kâğıdın ebadı ve tek kişilik alıcıyısıyla sınırlı değil.

Tekfen olarak, yavaş yavaş sosyal medyada varlık göstermeye başladığımız şu günlerde, oyu-

nun kurallarını baştan açıkça belirtmekte büyük yarar var. Dünyanın farklı ucundaki şanti-

yelerimizi, Türkiye’nin farklı köşelerindeki fabrikalarımızı kolayca buluşturabilen bu heye-

canlı mecraların da bana göre istenmeyen sanal kazaları önleyecek “İSG” kuralları var.

Bunları uzun uzun kaleme alıyor ve sizlerle paylaşıyor olacağız amma, ezcümle akılda bulun-

durulması gerek tek bir cümle varsa, o da “Efendi ol, kimseyi üzme!” cümlesidir.

Bültenimizin 30. sayısında, “Nedir bu sosyal medya?” sorusuna yanıt ararken, birkaç sayfa-

mızı ekşi sözlük yazarlarından romica’ya ayırdık.

Yine bu sayıyla birlikte, şantiye ve fabrika ziyaretleri dizisine ek olarak yeni bir dosya çalış-

masına daha başlıyoruz. Bir süreliğine Türkiye’yi karış karış dolaşıp, ülkemizin toprağı, top-

rağımızın insanı ve insanımızın bu topraklarda ürettikleri hakkında yazılar yazacağız;

hikâyeler anlatacağız.

Hazır buradayken söyleyeyim, yoğun istek üzerine bir koşu takımı kuruyoruz! Bu işi ciddiye

alacak, koşmanın “nefes almak” kadar doğal olduğuna inanan, Tekfen amblemini göğsünde

gururla taşıyacak olan sporcu ruhlu arkadaşlara duyurulur. Ayrıntılar iç sayfalarda.

Ve böylece bu sayfa da doluverdi. Gerisini keyifle okumanız dileğiyle.

Dori Kiss Kalafat

dori@tekfen.com.tr

Yazı üzerine bir yazı