

48
Tam kadro toplandığında 85 kişiye ulaşan Tekfen Filarmoni’nin her
konseri, büyük bir organizasyon ve lojistik seferberlik gerektiriyor. Özellikle
yurtdışı konserleri, 23 farklı ülkeden gelen müzisyenlerin vize işlemleri,
uçuş, konaklama ve transfer organizasyonları nedeniyle haftalar, hatta
aylar süren bir hazırlık çalışmasına sahne oluyor. Bu çalışmaların gizli
kahramanlarından biri de, Tekfen Holding’in emektarlarından, Feyyaz
Berker’in sekreteri Arlet Dion Özaltın. Tekfen Filarmoni’de yaşadığı her
anıyı kaydeden Arlet Dion’un yüzlerce sayfadan oluşan notları, 20. yılını
kutlayan Tekfen Filarmoni’nin ne zorluklarla bugüne ulaştığını da ortaya
koyuyor. İşte Arlet Hanım’ın kaleminden bazı notlar...
Önceleri Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu’nun (DEİK) sponsorluğunda başlayan oda
orkestrası, bir süre sonra Tekfen sponsorluğuna geçerek, “Tekfen Karadeniz Or-
kestrası” ve “Tekfen Karadeniz Solistleri” adıyla faaliyetlerini sürdürmeye başla-
dı. Ancak, “Karadeniz” ismi herkese sürekli “Laz” havasını anımsatıyor ve kon-
serlerimize de o gözle bakılıyordu. O günlerde 11 ülke ile başlayan orkestramız,
senede 1 veya 2 defa bir araya geliyordu. Ancak patronumuz Nihat (Gökyiğit) Bey
ve orkestra şefimiz Saim (Akçıl) Bey yan yana geldikçe, Karadeniz, Hazar Denizi
ve Akdeniz ülkelerini birleştirerek “Üç Denizin Sesi” sloganı ile hem ülke adedi
23’e çıktı, hem de orkestra elemanlarının sayısı arttı. Toplanma adedi ise senede
4’e ulaştı.
Orkestranın en önemli özelliği ise solistlerin, kendi ülkelerine has, otantik enstrü-
manları ile orkestraya uyarlanan eserlere eşlik etmeleriydi. Biz ise bu müzik alet-
lerinden çoğuyla ilk kez tanışıyorduk. Nihat Bey’in de çok hoşuna gitmiş olacak ki,
kendi koleksiyonu için, her enstrümandan birer adet getirterek, ofiste özel olarak
yaptırdığı vitrine yerleştirdi. Nihat Bey, her gelen misafirine bu aletleri büyük bir
gururla gösterirken, Nihat Bey’in sekreteri Gülnur ve ben, onun ne kadar heyecan-
landığını keyifle izliyoruz.
Evet bu sahneyi keyifle izliyoruz ama, ne yalan söyleyeyim, “Konser var” denildiği
zaman yüz ifadelerimiz değişiyor. Tabii ki bu konserler çok değerli ve böyle önemli
bir işle uğraşmak hem çok onur verici, hem de çok zevkli. Fakat organizasyonlar
esnasında o kadar çok zorluk ve sıkıntılarla karşılaşıyoruz ki, konser sözünü her
duyduğumuzda uykularımız kaçmaya başlıyor.
Ufak tefek aksilikleri Gülnur’la birlikte kendimiz halletmeye çalışsak da, bizi aştı-
ğını düşündüğümüz sorunları Nihat Bey’e aktardığımızda, “İyi olur, adrenalin yük-
selir,” cevabını alıyoruz. Nihat Bey için hiçbir şey “problem” değildir, çünkü her
şeyin mutlaka bir çaresi vardır. Üstelik, Nihat Bey’e hiçbir zaman “Hayır!” deme
şansınız da olamaz.
Peki, ben bu işe nasıl bulaştım?
Ben Feyyaz (Berker) Bey’le birlikte çalışmaya başladığım zaman, Nihat Bey’in
başka bir sekreteri vardı, ama 8 ay sonra Amerika’ya göç etti. Bu durumda, or-
kestranın da, Nihat Bey’in Yönetim Kurulu Başkanı olduğu TEMA’nın da kurulduğu
dönemlerde, ben hem Nihat Bey’in, hem de Feyyaz Bey’in sekreterliğini yaptım.
Yani anlayacağınız, orkestranın kurucusu sayılırım!!!!
İlk başlarda 25-30 kişilik olan orkestra pek sorun olmuyordu. Ama 70-75 kişilik
bir müzisyen grubunun organizasyonunun yoğunluğunu tahmin edemezsiniz.
Yurtdışından gelen her bir müzisyenin uçak rezervasyonu İstanbul’dan yapılıyor ve
biletler kendilerine gönderiliyor. Türkiye’de toplanmak için de, başka bir ülkeye
gitmek için de, vize alabilmeleri için davetiyeler hazırlanıp kendilerine fakslanı-
yor. Tekfen İnşaat’ta vize bölümünde görevli Engin Akbaba arkadaşımızla el ele
verilerek dokümanlar hazırlanıyor ve gereken ülke konsolosluklarıyla temaslar
kuruluyor.
Genelde müzisyenler otelde çift kişilik odalarda yattıklarından, kimin kiminle ka-
lacağına dair ayarlamaları da gene biz yapıyoruz. İlk geldiklerinde İsrailli müzis-
yenle Filistinli müzisyeni bir odada yatırmamaya dikkat etmiştik. Ancak uçakta
beraber gelen bu iki müzisyen aynı odada kalmak istediklerini belirtince epeyce
şaşırmıştık. Üzerinden yıllar geçti ve ikisinin arkadaşlığı hâlâ devam ediyor. Diğer
yandan Ermenistan’dan katılan müzisyenin gelemediği bir yıl, Azeri müzisyenler-
den birinin, birlikte yediğimiz bir yemekte, onun yokluğu için gözyaşı döktüğünü
görünce yine şaşkınlığımızı gizleyememiştik.
İki yıl önce evlenerek eşiyle birlikte Avusturya’da müzik kariyerine devam eden
İranlı bayan müzisyenimiz de Irak’tan katılan bir başka bayan müzisyenimizle çok
yakın arkadaş olmuştu. O gün bugündür, her buluşmada halen aynı odayı payla-
şıyorlar.
20 yıl önce bir araya geldiğimizde grubun yarısı evli, diğer yarısı ise bekârdı. Bu
yıllar zarfında ben dahil, bekâr olanların çoğu evlenip bazısı çocuk sahibi olurken,
orkestra içinde de evlenenler oldu. Diğer taraftan, bu kısa süre içinde hem evle-
nip hem boşanmayı becerebilen arkadaşlara da şahit olduk.
Bu kadar çok ülkeden bu kadar çok kişi gelince, bazen iletişimde de sorunlar olu-
yor. Neyse ki Azeri müzisyenlerimizden biri olan Arif Manaflı, kendini orkestranın
simultane tercümanı ilan etmiş durumda. Arif Bey, Rusça lisanına vakıf müzis-
yenlerle kurmaya çalıştığımız diyaloğa büyük kolaylık sağlamanın yanında, Doğu
Bloku ülkelerinde yaşayan insanların alışkanlığı olan, yemek masalarındaki uzun
“tirat”ların tercümesinde de çok başarılı. Herkesin tek tek elindeki kadehle ayağa
kalkarak yaptığı bu tiratlar ve tercümeleri yüzünden, ne kadar aç olursanız olun,
çatalınıza aldığınız lokmayı bir türlü ağzınıza götüremezsiniz. Diğer yandan, bu
ziyafetlerde kurulan dostluklarla geçen saatler, hepimizi, günlerce yaşamış oldu-
ğumuz stresten uzaklaştırıp buluşmalarımızın unutulmaz anlarını oluşturuyor.
Yapılması gereken işlerden bir diğeri de müzisyenlere ödenecek kaşeleri ayarla-
mak. Bir seferinde konserin cumartesi gününe denk gelmesi nedeniyle müzis-
yenlere ödenecek kaşeleri cuma günü şirketten almış ve gece yatağımın altında
saklamıştım. Ertesi gün, içinde yüklü para bulunan siyah bir çanta ile devamlı
etrafımı kontrol eden ben, konser öncesi 60 kişilik grubu sahnenin arkasında kuy-
ruğa sokarak, tek tek makbuzlarını imzalatıp, ücretlerini ödediğimde biraz olsun
rahatlamıştım.
Görevlerimiz dahilinde, konser öncesi, orkestramızın temsil ettiği 23 ülkenin
“ütülü” bayraklarının direklerle sahneye dizilmesi de var. İlk zamanlarda bu ko-
nuda epey zorlanmamıza rağmen, şirket elemanlarımızdan Nurettin Özkan’ı
“bayrakçı” görevine terfi ettirdikten sonra rahatladık. Kendisi aynı zamanda tüm
müzik aletlerinin ve müzisyenlerin eşyalarının toplanması ve taşınması ile de ilgi-
lenmeye başlayınca, işimiz epey hafifledi.
Nihat Bey’in kızı Vahide Hanım’ın ve eşi Murat (Gigin) Bey’in, konser yeri ayarla-
mak, müzisyenlerin eserlerini seçmek gibi organizasyonun en önemli konularına
verdikleri destek ise hayati önem taşıyor.
Amatör bir ruhla başlayan orkestramızla ilgili tüm ilişki ve çalışmalar, gün geçtik-
çe daha profesyonel bir yöne doğru ilerliyor. Bu ilerlemeyle birlikte, orkestranın
geleceği için daha ileri hedefler tespit ediliyor.
Kısaca kuruluşundan bugüne kadar olan bölümünü anlatmaya çalıştığım Tekfen
Filarmoni Orkestrası’nın, kendi yorumlarımla tek tek kaleme aldığım maceraları-
nın, daha nice yıllar devam etmesi dileklerimle...
“Her yeni konser
uykularımızı kaçırıyor!..”
SOSYAL
SORUMLULUK
Tekfen Filarmoni ailesinin iki üyesi: Melih Balçık (kontrbas) ve Arlet Dion.