Türkiye tarımında Ege Bölgesi’nin özel bir yeri var. Antik dönemden beri zeytin, incir ve üzüm diyarı olan, mitoloji, tarih ve doğanın iç içe geçtiği Ege toprakları, geçmişte olduğu gibi bugün de yöre halkına bereket dağıtmaya devam ediyor.
Yaklaşık 85 bin kilometrekarelik bir alana sahip olan Ege Bölgesi, yüzölçümü itibariyle Türkiye topraklarının yaklaşık yüzde 11’ini kaplıyor. Doğu-batı doğrultusunda uzunluğu 450 km’yi geçen, kuzey-güney yönünde ise genişliği 400 km’yi bulan bölge, yüzey şekilleri itibariyle Kıyı Ege (Ege Bölümü) ve İç Ege (İçbatı Anadolu) olarak ikiye ayrılıyor.
Kıyı Ege’nin egemen yüzey şeklini, doğu-batı yönünde denize dik uzanan dağlar ile dağlar arasındaki çöküntü ovaları oluşturur. Dağlar kıyıya dik uzandığı için kıyı girintili çıkıntılı bir yapıdadır. Bu durum, Ege’yi Türkiye’nin en uzun kıyı şeridine sahip bölgesi yapar. Dağların arasında verimli alüvyon ovaları (Bakırçay, Gediz, Küçük Menderes ve Büyük Menderes Ovaları) bulunur. Bunlar aynı adı taşıyan ve bol alüvyon taşıyan akarsular tarafından oluşturulmuştur. Akarsuların döküldükleri yerlerde de delta ovaları yer alır. İçbatı Anadolu bölümü ise Gediz, Sakarya ve Büyük Menderes Nehirleri tarafından parçalanmış geniş bir plato görünümündedir.
Ege Bölgesi’nin denize yakın kesimlerinde genellikle yazları sıcak ve kurak, kışları ise ılık ve yağışlı olan Akdeniz iklimi görülür. İçbatı Anadolu’da ise denizden uzaklaştıkça karasal iklime geçilir. Kıyı Ege’nin alçak kesimlerindeki makilikler, İçbatı Anadolu’da yerini step görünüşlü alanlara bırakır. Daha yüksek kesimlerde yer alan ormanlar meşe, kızılçam ve karaçam ağaçlarından oluşur. Bütün kıyı boyunca zeytinlikler yer alır. Bölgede sınırlı miktarda fıstıkçamı, sakızağacı ve günlük ağaçlarına da rastlanır.
TARİH BOYUNCA BİR TARIM MERKEZİ
Günümüzde Ege Bölgesi’nde yaşayan nüfusun büyük çoğunluğu, iklim ve toprak koşullarının elverişliliği sayesinde geçimini tarımdan sağlar. Ege, tarih boyunca yoğun tarım yapılan bir yer olmuş. Adı uygarlık tarihiyle birlikte anılan zeytin, bu anlamda bölgenin en eski tarım ürünlerinden biri. Dünyanın ikinci en eski zeytin işliği Ege’de, İzmir’in çok yakınındaki Urla İskelesi’nde bulundu. Kuzeyden güneye Ege boyunca sıralanan antik limanlar, birçok ticaret malının yanı sıra bölgede üretilen zeytinyağını tarih boyunca Batı’ya taşıdılar. Bu limanlar arasında en önemlisi, Ege Bölgesi’nin kalbi, büyük ozan Homeros’un “gök kubbenin altındaki en güzel şehir” olarak betimlediği İzmir’di.
İzmir’in bir ticaret ve liman kenti olarak geçmişi antik çağlara kadar uzanmakla birlikte, asıl gelişimi 17. yüzyılda, Batı Avrupa’nın Osmanlı coğrafyasına doğru yayılmasıyla ivme kazandı. Hinterlandında verimli tarım arazileri olan İzmir’in dünya sistemine eklemlenmesiyle kent, Anadolu’nun zengin tarım ürünlerinin en önemli ihraç kapısı haline geldi.
Bu sürecin dönüm noktalarından biri, Anadolu’da inşa edilen ilk demiryolu olan 130 km’lik İzmir-Aydın hattının 1866 yılında tamamlanarak hizmete girmesiydi. İngilizler tarafından yapılan bu hatla eşzamanlı olarak Fransızların inşa ettiği 94 km uzunluğundaki İzmir-Kasaba (Turgutlu) hattı da 1865 yılında faaliyete geçti. Her iki demiryolunun amacı, daha önce Ege’nin iç bölgelerinden develerle taşınan incir ve üzüm gibi tarımsal ürünlerin daha hızlı ve daha bol miktarda İzmir’e ulaştırılması ve buradan gemilerle Avrupa’ya gönderilmesiydi.
Demiryollarının yapılması, bölgedeki tarım ve ticaret hayatını topyekûn değiştiren bir gelişmeydi. 250-450 kg arasında yük taşıyabilen develer günde ortalama 30 km yol kat edebilirken, tren yüzlerce tonluk tarımsal mahsulü saatler içerisinde limana ulaştırabiliyordu. Ana hatlara ek olarak 1879 yılında Torbalı-Tire arasında inşa edilen ve 1888 yılında Ödemiş’e ulaşan demiryolu, bereketli topraklara nüfuz eden birer damar gibiydi.
Demiryolu ile sağlanan hızlı ticaret kısa sürede üretim zincirini de etkiledi. Bölgede, tarımsal ürünlerin işlenmesi, toptan ve perakende ticaretine kadar tüm faaliyetleri bünyesinde toplayan yabancı sermayeli büyük şirketler oluşmaya başladı. Hatta İngilizler, iç bölgelerde toprak satın alarak çiftlikler kurmaya başladılar. 1868 yılına gelindiğinde, İzmir civarında tarıma elverişli toprakların en az üçte biri İngilizlerin eline geçmişti. Bir süre sonra onlara Hollandalı, Alman ve Fransızlar da katıldılar. Böylece yabancıların elindeki topraklar 2,5 milyon dönümü aştı.
Buna paralel yaşanan bir başka gelişme de, Ege Bölgesi’nde ilkel tarım araçlarının yerini modern tarım araçlarının almaya başlamasıydı. İngiliz toprak sahipleri sayesinde Egeli çiftçiler 19. yüzyılın sonlarına doğru ilk kez buharlı pulluk, biçerdöver, harman dövme ve tohum ekme makineleriyle tanıştılar. İngiliz tarım makinesi üreticileri de Batı Anadolu’da önemli bir pazar elde ettiler.
İngiliz çiftlik sahipleri 1870’lere kadar daha çok tahıl ve pamuk gibi ürünlere ağırlık verirken, 1875’ten itibaren yurtdışından gelen talebin de etkisiyle sanayi bitkilerine yöneldiler. Üzüm, incir, tütün, zeytin ve haşhaş, en rağbet gören ürünlerdi. Yabancılar, tarımda en yeni teknolojileri uyguluyorlardı. Zararlılara karşı ilaç ve hatta sınırlı miktarda kimyevi gübre kullanımına ilk kez bu bölgede rastlanmaktadır. Fakat bölgenin hızla dünya sistemine entegre olması, bazı felaketleri de beraberinde getirdi. Örneğin, Aydın’da faaliyet gösteren Alman bağcılık şirketi Müller-Suppa’nın Almanya’dan getirttiği asma fidanlarıyla taşınan hastalık 1894 yılında tüm bağları etkiledi. Hastalığın daha fazla yayılmasını önlemek için tüm üzüm kütükleri sökülerek yakıldı.
Ege tarımının dışa açılma sürecinin bir parçasını da, bu ürünleri işleyen atölye ve fabrikalar oluşturuyordu. Pamukların çırçırlanması, kuru üzüm ve incirin işlenmesi ve zeytinin yağa dönüştürülmesi, yabancı yatırımcıların İzmir civarında kurdukları tesislerde yapılıyordu. Kapitülasyonlar sayesinde oluşan bu ayrıcalıklı düzen Lozan Antlaşması’na kadar varlığını korudu. Cumhuriyetin kurulmasından sonra eski işletmelerin küçük bir bölümü yeni şartlara ayak uydurarak çalışmaya devam etti. Örneğin Smyrna Fig Packers Ltd. adlı şirket, varlığını 1960’lı yıllara kadar sürdürdü.
TOROS TARIM VE EGE BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ
Toros, Türkiye’nin en önemli tarım merkezlerinden biri olan Ege’deki çalışmalarını Bölge Müdürü Gökalp Henden’in yönetiminde, 12 kişilik bir ekiple sürdürüyor. Müdürlük, İzmir, Aydın, Denizli, Manisa, Balıkesir, Bursa, Çanakkale, Uşak, Afyon ve Kütahya’nın dahil olduğu 10 il ve 168 ilçeden sorumlu. Faaliyet alanında 131 bayi, 132 yetkili satıcı ve 196 özel gübre bayisi bulunuyor.
Ege Bölge Müdürü Gökalp Henden, 2000 yılında Toros ailesine katılmış. 2000-2007 yılları arasında bilfiil sahada çalıştıktan sonra, önce Batı Akdeniz Bölge Müdürü, ardından da Ege Bölge Müdürü olarak atanmış. Henden, Ege denince akla ilk zeytin, üzüm ve incirin geldiğini söylüyor. Henden, iklim ve toprak özelliklerinin uygunluğu nedeniyle bölgede çok geniş yelpazede ürün yetiştirildiğini ve polikültür yapıya sahip olması nedeniyle yılın 12 ayı tarım yapılabildiğini belirtiyor. Modern tarım teknikleri ile bir tarladan yılda 3 ürün alınabilen bölgede, modern jeotermal seralar da bulunuyor.
2014 verilerine göre Türkiye’deki toplam gübre tüketimi 5.470.000 ton seviyesinde iken, bunun 902.000 tonu Ege Bölgesi’nde tüketiliyor. Geniş ürün yelpazesi, kalitesi, çiftçiler nezdindeki güvenilirliği ve güçlü markasıyla Toros, bölgede yüzde 40 pazar payına sahip. Ege Bölge Müdürlüğü, 15.15.15 gübrelerinde Toros Tarım’ın satış lideri. Bu kalemlerde Türkiye toplam satışının yüzde 33’ü Ege Bölge Müdürlüğü kanalıyla yapılıyor. Müdürlük tarafından klasik gübrelerin yanında, damla sulama sistemine ve yapraktan uygulamaya uygun gübrelerin satış ve pazarlaması da yapılıyor.
Bugüne kadar gerçekleştirilen sistemli çalışmalar sayesinde pazardaki liderliklerini pekiştirdiklerini söyleyen Ege Bölge Müdürü Gökalp Henden, çiftçi ve bayi bazlı bilgilendirme çalışmaları sayesinde Toros’un sektörde ilk akla gelen ve tarımsal atılımlara yön veren kurum olmaya devam edeceğine inandığını söylüyor.
SERDAR SERDAROĞLU - AKHİSAR BAYİSİ
“HAYATIMIN DÖNÜM NOKTASI”
Yaklaşık 25 yıldır Toros Tarım Akhisar bayiliği yapan ve aslında tesadüf eseri kendini tarım dünyasının içinde bulmuş olan Serdar Serdaroğlu, Toros’la tanışmasıyla hayatının değiştiğini anlatıyor:
Bağcı olan dedemin vefatıyla birdenbire kendimi tarım sektörünün içinde buldum. Eğitim müfettişi olmayı beklerken Toros’la tanıştım. Bu da benim hayatımın en önemli dönüm noktası oldu.
“Çiftçinin bilinç seviyesi artıyor”
Ülkemizin en verimli topraklarına sahip Gediz Ovası’nda yer alan Akhisar, tarım açısından önemli bir bölge. Son dönemlerde tütündeki birtakım politikalardan dolayı zeytine döndük. Türkiye’deki zeytin ihtiyacının domat zeytinlerde yüzde 40’ı, diğer zeytinlerde ise yüzde 20-25’i Akhisar’da yetişiyor. Ayrıca üzüm ve mısır da üretiyoruz.
Günbegün çiftçimizin bilinç seviyesi artıyor. Damla sulama sistemi gelince ürün yelpazesi daha da genişledi. Sulu ve susuz tarım yapılan yerlerin oranları değişmeye başladı. Artık dünyadaki en önemli sorun bir dönümden alınabilecek ürün miktarını artırmak, çünkü nüfus devamlı çoğalıyor. Biz de ürün yelpazesine uygun bir şekilde daha sağlıklı, daha verimli, daha iyi ürün elde edebilmek için Toros Tarım’ın danışmanlarıyla, çalışanlarıyla, hatta teknik elemanlarıyla işbirliği yapıp çiftçimize bu bilgilerin daha sağlıklı bir şekilde ulaşmasını sağlamaya çalışıyoruz.
Türkiye’de çiftçinin hiç bilmediği toprağın pH ve kireç seviyesi gibi konuları çiftçiye anlatanlar Toros bayileri oldu. Bizim bölgemizde ilk kükürtlü, ilk çinkolu, ilk pH düşürücü gübreleri, Toros bayileri olarak bizler sattık. 1992-93 yıllarında bu konuları çiftçilerimize ilk biz anlatmaya başladık. Bugün baktığınızda, sektörde bu konular daha yeni konuşulmaya başlandı. Demek ki Toros ve Toros bayileri her zaman daha önde, daha vizyon sahibi.
“Aşure var mı?”
Burada zeytin ağırlıklı çalışıldığı için genellikle toprakaltı gübreler ağırlıklı satılıyor. Çinkolu gübreler ön plana geçti. Süper 20-20’den çiftçi çok memnun. Bir anımı anlatmak istiyorum. 1995-97 yıllarıydı; 18-24-12 gübresi yeni çıkmıştı. Türk çiftçisi aslında yeni ürünlere kapalıdır. Yani memnun olduğu bir ürünü, atadan toruna kullanmak ister. Çiftçinin bu kalıplaşmış algısını on senede değiştiremezsiniz. Biz de köy köy gezdik, köy kahvelerinde toplantılar yaptık. Elimize hammaddelerin renkli şemalarını aldık ve azot, fosfor, potasyum, çinko, kükürt içeren bir gübre olduğunu anlattık. Bir köyde konuşurken bir amca tutup dedi ki, “Ne bu böyle, aşure gibi gübre mi olur?” Herkesin yanında bu soruyu sorduğu için, “Hacı Amca, sen aşure sevmez misin?” dedik. “Çok severim,” dedi. “E o zaman aşure kötü bir şey mi?” dedik. Böylece “Aşure” adı bizim bölgede epey tuttu. Hâlâ gelip, “Aşure var mı?” diye sorarlar.
Cazgırın anonsu
Bizim oralarda eskiden gübreci olmak çok da makbul bir şey değildi. 1995 senesinde bir toplantıya gitmiştik. Bizim orada çok güzel güreş yapılır. Bir okul yararına bir güreş turnuvası yapılıyordu ve o zamanın meşhur başpehlivanları gelmişti. Çiftçiler beni çok sevdiği için bu organizasyona davet ettiler.
Güreş meydanının bir cazgırı olur, davul çalar ve “Milletvekilimiz Ahmet oğlu Mehmet geldi… Fabrikatörümüz bilmem kim geldi…” diye ilan eder. Ben de, “Gübreci Serdaroğlu” diyecek diye beklerken cazgır, “Akhisar Toros ana bayimiz şu anda teşrif etti!” diye anons etti. Öyle deyince birden bir alkış tufanı koptu. Herhalde “Gübreci” deseydi o alkışı alamazdım. İnanır mısınız, en çok alkışı protokolden aldım. Çünkü tribünde oturanların çoğu bizim müşterimiz, eşimiz dostumuz. Bu olay beni çok onore etti.
FATMA EKİCİOĞLU - MENDERES BAYİSİ
“ÜRETİCİ TOROS’A GÜVEN DUYUYOR”
25 yıldır tarım sektöründe çalışan Fatma Ekicioğlu, evli ve üç çocuk annesi. Ekicioğlu, kadınların sektörde daha fazla söz sahibi olmasını istiyor:
1990 yılında Ziraat Fakültesi’nden mezun oldum, bir sene sonra da kendi zirai ilaç bayiliğimi açtım. İlerleyen yıllarda Toros Tarım bayiliği aldım. Şu anda da Toros’un özel ürün bayisiyim. Ben inanmadığım ürünü satmam. Üretici de Toros’a aynı güveni duyuyor ve ürünlerini almakta tereddüt etmiyor.
Menderes Bölgesi örtü altı üreticiliği yapıyor. Domates, biber, patlıcan ve salatalık ağırlıklı ürünler. Kışın da marul, maydanoz, roka gibi ürünler ön plana çıkıyor. Bölgemizde yaklaşık 20 bin dekar kapalı alan bulunuyor. Üretilen ürünler daha çok İstanbul’a gönderiliyor.
Bölgemizdeki en büyük sıkıntı, girdilerin sürekli artması ama ürün fiyatlarının aynı oranda artmaması. Özellikle 2013 ve 2014 yılları bizim için pek iyi geçmedi. Hem kış hem de yaz ürünleri çok düşük fiyattan gitti. Bu bakımdan üretici zor durumda. Hatta küçük üreticiler artık yavaş yavaş yok oluyor, büyükler ayakta kalabiliyor. Üretim bir miktar el değiştirdi. Halciler seraları kiralayıp kendileri üretim yaptırıyorlar.
Üretici teknolojiye çok açık değil. Biraz zorlamak gerekiyor. Bayiler teknolojiyi takip edip, üreticiyi yeniliklere ikna etmeye çalışıyorlar. Tabii büyük üreticilere bunu kabul ettirmek daha kolay.
Müşterilerimle ilişkilerim çok iyi. Onlara sosyal yaşantıda da yardımcı olmaya çalışıyorum; eşleriyle konuşuyorum. Çünkü serada çalışanlar genellikle kadınlar. Onlarla birebir iletişime geçiyorum, yardımcı olmaya çalışıyorum.
“Ticarete girerken en çok annemin desteğini gördüm”
Ben bu işe başladığımda çok gençtim. Bölgede de benim gibi kadın bayi hiç yoktu. İnsanlar merak ediyormuş, bu kız nasıl olup da bu işi yapabiliyor diye. “İlaççı Fatma” diye bilirler beni daha çok. “Sırf seni merak ettiğim için geldim,” diyen müşterilerim var. Benim annem çok cesaretli bir kadındır; bu işe de o beni teşvik etti. Bizim ailede ticaretle uğraşan kimse de yok, ilk başta korkuyordum başarabilir miyim diye. Annemin çok desteğini gördüm. İyi ki de başlamışım bu işe. Adım adım ilerleyerek bugünlere geldik. Artık çevremde daha modern, kendini daha iyi ifade eden, eşlerinin gölgesinde kalmayan bir gençlik görüyorum. Genç kadın üreticiler daha meraklı. Ben, kadınların tarım sektöründeki yerine dair umutluyum.
Kadın bayi arkadaşlarla bir araya gelip, “Tarımda Kadın Eli” diye bir grup kurduk. Zaman zaman toplanıyoruz. Ben de bunun için gönüllü olarak çalışıyorum. Zorluyorum diğer kadın arkadaşları, birlikte bir şeyler üretelim diye.
OKAN DİLEK - MENEMEN BAYİSİ
“TOPRAKLARIMIZ ÇOK VERİMLİ”
Dedesinin 1960 yılında kurduğu şirkette üçüncü nesli gururla temsil eden Okan Dilek, 2008 yılından beri Toros bayiliği yapıyor:
Menemen’de gübre ve yem üzerine çalışıyoruz. Aynı zamanda çiftçilerin ürettiği malların tüccarlığını yaparak onların buğday, mısır, kuru üzüm gibi ürünlerini değerlendirmeye çalışıyoruz. Gübre işi, benim en sevdiğim iştir. Sevdalısıyım diyebilirim. Toros Tarım oldukça da Toros’un gübresini satacağım.
Menemen tamamen polikültür yapıda şu anda. Aklınıza gelebilecek her türlü ürün belli bölgelerde yetişmekte. Pamuk, buğday, mısır, ıspanak ve domates ağırlıklı üretim yapılıyor. Yalnız çiftçilerin ürettikleri ürünün fiyatını belirleyen pamuk. Çünkü pamuk ekonomisi iyi olduğu sürece, diğer bütün ürünler de iyi etkileniyor. Yani, lokomotif ürün pamuk. Bu sadece Menemen için değil, polikültür olan Ege Bölgesi’ndeki diğer ilçeler için de böyle. Üzerine en çok düştüğümüz gübreler, nitrat gübreleri. Çiftçi Toros’un kalitesine oldukça güveniyor, dolayısıyla da satışlarımız gayet iyi.
Şu anda, teknoloji ve kullanılan teknikler bakımından tam bir geçiş aşamasındayız. Eski teknikleri kullananlar da var, yeni teknikleri benimseyenler de. Örneğin artık pamuk tamamen makineleşti. Pamuğunu makineye toplatmayanlar, zaten kazanacakları parayı işçiye vermiş oluyorlar. Bunun dışında damla sulama yöntemleri gelişmekle beraber henüz yeterli seviyede değil. Bu, hem çiftçilerin eğitimsizliğinden, hem de teknolojiye yatırım yapabilecek kazançları olmamasından kaynaklanıyor.
AŞKIN EKEN - MENDERES BAYİSİ
“TOROS’LA BİR AİLE OLARAK BAŞARILIYIZ”
Aşkın Eken, 1988 yılında bölgede tarıma yapılan yatırımın arttığını fark eden babasıyla beraber gübre ve yem sektörüne adım atmış. 2006 yılında Toros ailesine katılan Eken, gübre işini Toros Tarım’da öğrendiğini söylüyor:
Bulunduğumuz bölgede, sulanabilir alanlarda yoğun olarak mısır ekiliyor. Zaten şirket olarak biz de çiftçilerimizden yılda yaklaşık 30-35 bin ton mısır alıyoruz. Bu da çiftçi için bir avantaj. Mısır çiftçisi kompoze gübre olarak 15-15, 20-20 ve üst gübresi olarak da üre kullanıyor. Çiftçiler makine konusunda en son teknolojiyi takip etmeye çalışıyorlar. Zaten kendi aralarında bir rekabet var. Kim daha iyisini yapıp en çok mahsulü nasıl elde edebilir? Bir çiftçi yeni bir makine aldığı zaman, farkı görülünce diğer çiftçiler de onu takip etmeye çalışıyor.
“Toros sistemini kurmuş”
T Bülten’in bir önceki sayısında da okumuştum, gerçekten de çiftçi gelip gübre sormuyor, Toros istiyor. Biz de depomuzu sürekli çiftçinin talebini rahatlıkla karşılayabilecek şekilde dolu tutuyoruz. Toros Tarım zaten sürekli takip ediyor. “Senin depondaki mal sezon öncesinde biter,” deyip, nakliye nedeniyle sıkışmayalım ve çiftçimize gübremizi zamanında verelim diye önceden uyarıyor. Biz de o sistemin içerisinde yer alıyoruz.
Beş renk güvencesi
Çuval ambalajlarımız çok iyi. Görünür ve akılda kalıcı. Toros Tarım, sahte gübreyi önlemek amacıyla beş renkli bir çuval sistemi getirdi. Bu nedir? Toros’un çuvallarının üzerinde Toros logosunu görürsünüz, bununla beraber beş renk vardır. Baskı maliyeti yüksek olduğundan başkaları bunu yapamıyor. Bu, Toros’un gübresinin piyasaya sahteciler tarafından sürülmesini önlemek için çok önemli bir yenilik oldu. Çiftçi o çuvalların üzerinde beş rengi görünce güveniyor.
Bir de bölgemizde, çiftçilerin ürünlerini alabilmek için emtia depoları yaptı Toros Tarım. Bu çok başarılı oldu. Bölgemde 1989-2005 yılları arasında 1.200-1.300 ton gübre satabiliyordum. Toros Tarım siloları gelince 6.000-8.000 tonlara kadar çıktık.
İBRAHİM İNAN - TORBALI BAYİSİ
“TOROS’U SEÇMEK ZOR OLMADI”
Gübre sektörüne 2009 yılında giren İbrahim İnan, 2011 yılından beri Toros Tarım bayiliği yapıyor. O günden beri de Toros sayesinde, her yıl yüzde 100 büyüyen bir şirket olduklarını anlatıyor:
Daha önce bayilik yapan başka bir firmada çalışıyordum. İşi öğrendikten sonra ortağımla beraber kendi firmamızı kurmaya karar verdik. Toros’u seçmemizin bir numaralı sebebi, çiftçilerin Toros ürünlerini tercih etmesi. Bir avantajı da çiftçinin ihtiyacı olan bütün gübre çeşitlerini Toros’ta bulabilmemiz. Toros Tarım yalnızca gübresinin kalitesiyle değil, aynı zamanda yaptığı saha çalışmalarıyla da çiftçiye destek oluyor. Seçmek zor olmadı. Toros güvenilir bir marka.
“Dört mevsim ürün”
Genellikle toprağın pH’ı yüksek olduğundan kükürtlü gübreleri tercih ediyoruz. Ama 12 ay ekim yapıldığı için aslında gübre çeşitleri hemen hemen eşit miktarda satılıyor. Torbalı’da dört mevsim her türlü ürün ekilebilir. Bir yılda tarlasından iki-üç mahsul alan çiftçilerimiz var. Toprak verimimiz yüksek. Çiftçimiz de modern, en ileri teknolojileri kullanıyor. Torbalı’nın yaklaşık yüzde 60’ı damla sulamaya geçti. Ziraat mühendislerimiz de çiftçiyle beraber saha çalışmaları yapıyor. Sonuçlarına göre verilen reçeteyi uyguluyorlar. Torbalı’da toprak analizi yapan laboratuvarlar var. Gerekli gördüğümüzde buralarda toprak analizi yaptırıyoruz. Çiftçilerimiz de bu konuya ilgi gösteriyor. Toplantılar düzenlendiğinde çiftçimiz mutlaka katılıyor. Zaten bize her konuda, her zaman ulaşabiliyorlar.