Toros Tarım CEO’su Esin Mete’ye göre gübre işini sadece bir sanayi olarak görmek son derece yanlış. Çünkü gübre, tüm dünyada artan gıda ihtiyacı ve kısıtlı tarım alanlarının yol açtığı ikilemi çözecek en önemli araç.
Esin Mete’ye göre gübre üreticileri, tarımın tüm boyutlarını bilmek ve sahiplenmek zorunda. Mete, Toros Tarım olarak faaliyetlerinin sosyal boyutunu ve Toros’un tarımı destekleme yönündeki misyonunu bizler için anlattı.
Toros, tarımsal girdi sağlayan bir firma olduğundan, faaliyetlerinin sosyal bir yönü de var. Verimliliği, dolayısıyla tarımsal üretimi artırmak, hem çiftçiye hem de ülke ekonomisine ciddi katkı sağlıyor. Yaptığınız işi bu yönüyle bize değerlendirir misiniz?
Doğrusu biz gübre sektörüne girdiğimiz zaman işin tarımsal boyutunu pek düşünmemiştik. İşe bir sanayici olarak girmiştik. Ama her işte bir dönüm noktası olabiliyor. Erhan (Öner) Bey’le Pekin’de bir yiyecek konferansına gitmiştik, 1994-95 senelerinde. Bu konferansı bir gübre şirketi düzenlemişti. Bir gübre üreticisinin, buğday fiyatı, iyi tarım gibi konuların konuşulduğu, ismi “Food Conference” olan bir etkinlik düzenlemesi beni düşündürdü. İlk defa orada fark ettim ki gübre işi sadece bir sanayi işi değil. Gübre, aynı zamanda tarımla, dünya nüfusunun beslenmesiyle çok ilintili bir konu. Ben ilk kez o konferansta bunun ayırdına vardım. Ondan sonra biz de bu konuyu çok daha kapsamlı bir şekilde ele almaya başladık. Satış programlarımızı düzenlerken dahi, “Buğday fiyatı ne olacak, Türkiye’de ne kadar buğday üretilecek, iklim koşulları ne olacak, verilen desteklemeler nedir, çiftçinin geliri nasıl?” gibi soruları kendimize sormaya başladık. Yani sanayiciliğimize, çiftçi ayağını da katmaya başladık. Anladık ki gübre sadece “Yap gitsin!” olayı değil. Bunun bir de tarım ayağı var ki biz onunla da çok ilintiliyiz. Buğdaysa buğday, narenciyeyse narenciye, biz tarım sektöründeki ekonomik şartları, çiftçinin yaşantısını bilmeliyiz. Bizi hâlâ diğer gübre fabrikalarından ayıran en önemli özelliğimiz budur.
Burada temel konu sanırım çiftçinin gelir ve refah düzeyini artırmak.
Bizim çabalarımız hep bu yönde oldu. Biz çiftçiye daha iyi girdi vermeliyiz ki çiftçi daha iyi tarım yapsın. Daha iyi tarım yaptıkça daha iyi para kazansın. O kazandıkça muhakkak ki gelip daha fazla gübre alacaktır. Gübrenin hepsini bizden almıyor elbette. Ama biz pazarın yüzde 35’ine sahipsek, fazladan satılan 1 tonun 350 kilosunu bizden alacak. Bunu sağlamanın en önemli yolu eğitim. O yüzden ulaşabildiğimiz herkesi eğitmeye çalıştık. Demedik ki sadece kendi müşterilerimizi eğitelim. Biz bütün çiftçilere açtık kanallarımızı. Onun için yaygın eğitimler yapmaya başladık. Böylece insana, çiftçinin yaşam koşullarını iyileştirmeye, daha iyi ürün yetiştirilmesine ve her şeyden önce Türkiye topraklarının daha verimli kullanılmasına hizmet etmek istedik. Aynı bakışla gübre dışında yan alanlara da girdik. Çiftçi, buğday tohumundan daha iyi verim elde etsin, sağlıklı fide kullanarak 1 metrekareden daha fazla ürün elde etsin diye tohum ve fide işlerine girdik. Tabii tüm bunları önce biz öğrendik. Bu epey mesaimizi aldı. Sanayiciliğimiz devam ederken, bir yandan da çiftçinin dertli olduğu alanlara eğilerek Toros markasını güçlendirdik.
Aslında bu bakış şirketin ilk günlerine kadar uzanmıyor mu? Örneğin ücretsiz toprak analizi, en başından beri verilen bir hizmet.
Tabii. İlk günden beri toprak analizleri yaptık. Türkiye çok şanslı, dört mevsimi yaşayan, verimli toprakları olan bir ülke. Ancak toprakları verimli kullanılmıyor. Bu bence çok büyük bir eksiklik. Ben IFA’daki (Uluslararası Gübre Birliği) çalışmalardan da biliyorum ki dünyada ekilebilir arazi artık artmıyor. Peki 2025 yılında dünya nüfusu 9 milyar olunca, bu kadar insan nasıl beslenecek? Yani daha fazla gübre kullanmadığın takdirde, daha fazla ürün almanın bir yolu yok. Tabii tüm bunlar Türkiye için de geçerli. Tarım bilinçli yapılır ve yeteri miktarda gübre kullanılırsa, Türkiye tarımsal gıda bakımından kendi kendine yeteceği gibi dışarı bile ürün satabilir. Yapılacak şey, Türkiye’deki gübre kullanımını dünya ortalamasının üstüne çıkarmak. Ben bu sektöre girdim gireli Türkiye hep 5 milyon ton gübre kullanıyor. Bir yıl biraz artıyor, ertesi yıl azalıyor. Oysa gübreyi gerektiği kadar kullansan, eskiden 700 kilo buğday alırken şimdi 1.200 kilo alacaksın.
Bu noktada devlete de bazı görevler düşmüyor mu? Bir yandan da Türkiye’de devletin tarımı yeterince desteklemediğine ilişkin genel bir kanı var.
Tarımsal üretim iklim şartlarına çok bağlı olduğu için, tarım dünyanın her memleketinde desteklenir. Çünkü herkesin bir stok seviyesi olması lazım. Bu bir açlık-kıtlık meselesi. Çok hayati bir konu. Bugün bütün dünyaya baktığımız zaman stok seviyeleri çok düşük. Allah korusun bir kuraklık olsa, dünyayı besleyecek ancak 15 günlük stok var. Yani 16. günde, 17. günde açlık başlaması kaçınılmaz. Onun için tarım desteklenmeli. Kendi haline bırakılacak bir şey değil. Bence tarım bir memleketin bel kemiği. Tarım iyi olunca genellikle sanayi de iyi oluyor. Bugün pamuğunuzu kendiniz yetiştirebilirseniz daha iyi olursunuz, mısırınızı kendiniz yetiştirirseniz daha iyi olursunuz, buğdayınızla çok daha etkin olabilirsiniz. O nedenle tarımda devlet desteği çok önemli.
Toros olarak devletle hangi konularda işbirliği yapıyorsunuz?
Bizim tarımı destekleme yönünde yapabileceğimiz şey, Türkiye’deki gübre tüketimini artırmak. Mesela son bayi toplantımızda ben şöyle bir öneride bulundum. Her bayi, her sene bir çiftçiyi ele alsın ve onu daha çok gübre kullanmaya teşvik etsin. Ve bunlar örnek çiftçiler olsun. Yıllar içinde bunların sayısı katlanarak artsın. Bunun ilk neticesini bu sene alacağız. 800 bayimiz var. Belki hepsi buna uymayacaktır, ama maya tutarsa bu projeyi devam ettirmeyi düşünüyoruz. İkinci olarak, Tarım Bakanlığı’na gittik ve dedik ki “Biz Türkiye’de gübre kullanımını artırmak için bazı projeler yapıyoruz. Bunda sizin Tarım İl Müdürlükleri’nin desteği lazım.” Çünkü Tarım İl Müdürlükleri’nde gübre kullanım miktarları yazıyor. Ayrıca çiftçiye, “Şu kadar gübre kullan” deniyor. Dolayısıyla önce Tarım İl Müdürlükleri’ndeki personele gübre gerçeğini anlatmamız lazım. Şimdi bir toplantı yapacağız Ceyhan’da. Tarım Bakanlığı’nın izniyle Tarım İl Müdürleri gelecek oraya. Orada Habil Hocamız birkaç günlük bir seminer verecek. Böylece 100 kilo gübre kullanılması gereken yerde Tarım İl Müdürlüğü 50 kilo diyorsa bunu düzeltmeye çalışacağız.
Toros’un tarım sektörüne bakışını ve katkılarını en iyi gösteren örneklerden biri de çinkolu gübre. Dünyada ilk kez Toros’un ön ayak olduğu bu girişimin bugün uluslararası ölçekte model alınması gurur verici.
Onu anlatmaktan hiçbir zaman yorulmayacağım ben. Çinkolu gübrenin başlangıç noktası Toros. Sonra dünya çapında ses getirdi. Bu çok önemli bir şey. Mesela, iki defa FAO’nun (Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü) toplantısına katıldım. İkisi de çinkolu gübrelerin katkısı üzerineydi. Dünya Çinko Birliği (The International Zinc Association - IAZ), hâlâ bizim torbalarımızın fotoğrafını kullanıyor dünyada. Sonunda şaka olsun diye dedik ki “Para istiyoruz artık sizden, devamlı torbamızı kullanıyorsunuz.” Onlar da bana devamlı diyor ki “Şuradaki konferansta anlat, buradaki konferansta anlat.” Dünyada çinko eksiği olan yerler belli. Hindistan, Pakistan, Bangladeş, vb. Buralarda Toros’un hikâyesi herkese örnek oldu. Her uluslararası toplantıda en az bir iki kişi, “Çinkoyu toprağa nasıl verdiniz, bunu anlatır mısınız?” diye yanıma geliyor. Sabancı Üniversitesi’nde Prof. Dr. İsmail Çakmak, yılın bilim adamı seçildi bu alandaki çalışmalarıyla. Aslında çinkonun topraktaki olumlu etkisi daha önce de biliniyordu dünyada, ama bunu içine alacak bir gübre yapmayı hiçbir şirket kabul etmemiş. Bizim farkımız, bunu görüp üretilir hale getirmemiz. Bizim o zaman DAP üretimimiz yoktu. DAP’a alternatif olur, çiftçinin alabileceği, DAP’tan daha ucuz ama DAP kadar etkili olabilir diye düşündük. Dedik ki “Biz bunu yapalım, nasıl olsa 2-3 sene sonra herkes takip eder bizi.” İlk üretimimiz 2.300 tondu. Otobüslere binip, bayileri de alıp, tarla tarla gezdirdik İç Anadolu’da. Farkı bir sürü yerde görünce hep beraber ikna oldular. Sonra üretim birkaç yıl içinde 40 bin tona, bugün ise 400 bin tona çıktı. Tabii çinkolu gübre kadar çiftçinin gözüne hitap eden başka bir katkı maddesi yok. Ürüne etkisini gözüyle gördüğü için talep sürekli artıyor. Mesela selenyum da insan sağlığı için çok önemli. Bu nedenle çinkolu gübre gibi selenyumlu gübre üretmeyi de değerlendirdik. Ancak selenyum katkısı bitkide çinko gibi gözle görülür bir fark yaratmadığı için satış şansı hemen hiç yok.
Gübre, tarımsal verimliliği artıran girdilerden sadece biri. Diğer unsurlar için neler söyleyebilirsiniz?
Örneğin tohum, önemli bir başka girdi. Bizdeki problemlerden bir tanesi, buğday kendinden döllenen bir ürün olduğundan, çiftçinin beş sene aynı tohumu kullanması. Tohum sonunda öyle hale geliyor ki onunla ne makarna yapabilirsin ne ekmek. Sadece hayvan yemi oluyor. Onun için dışarıdan, protein miktarı yüksek buğday ithal ediliyor. Bunu önlemek için, şimdi sertifikalı tohum kullanıyorsan devlet teşvik veriyor. Eskiden ne üretirsen üret, devlet alıyordu. Bu senenin başında Tarım Bakanlığı, içindeki protein miktarına göre fiyat açıkladı. “Ben artık stoklarıma ne olduğu belirsiz, kalitesiz şeyleri koymayacağım,” dedi. Bana göre çok da doğru bir şey yaptı. Bu şimdi yavaş yavaş gelişecek. Herkes sertifikalı tohum kullanmaya başlayacak. Biz de sertifikalı tohum alanında yıllardır çalışıyoruz.
Bir de çiftçi dostu uygulamalarınız var. Örneğin, Karadeniz Bölgesi’nde kadınlara yönelik 25 kiloluk özel torba yapmak gibi. Bundan biraz bahseder misiniz?
Türkiye’de gübre ambalajında kullanılan bütün torba ünitelerinin ağzı 50 kiloya göredir. 25 kilo yapabilmek için epeyce bir süreç gerekiyor arka planda. Ama bize gelen şikâyetlerden biri şuydu: Bilhassa Karadeniz Bölgesi’nde tarımda daha çok kadınlar çalıştığı için, 50 kiloluk torbayı taşımakta çok zorlanıyorlar. Arazi de engebeli. Kadınların çoğu bel hastası gübre torbalarını taşımaktan. 50 kilo az bir şey değil. Biz de dedik ki bu ihtiyaca cevap verelim ve 25 kiloluk torba yapalım. Şimdi tabii çok daha iyi oldu.
Son yıllarda Toros’ta kadın çiftçilere bir yönelme var. Örneğin kadınlara yönelik eğitim faaliyetlerine ağırlık veriliyor. Bunun nedeni nedir?
Kadın artık bizim odak noktalarımızdan biri. Kadın çiftçi dediğimiz zaman sadece toprak işçisini kastetmiyoruz. Biz kadın çiftçi deyince bahçede bizzat çalışacak, biraz yönetici insanlar yetiştirmeyi amaçlıyoruz. Onlara daha iyi tarım öğretmeye çalışıyoruz. Bu benim yine IFA’dan esinlendiğim bir şey. IFA tarafından “Farming First” diye bir platform yaratıldı, “Tarımın Kadın Yüzü” sloganıyla. Çünkü tarlalarda daha çok kadın çalışıyor. Hindistan’a da gitsen, Afrika’ya da, Malezya’ya da, bütün dünyada tarımı yüklenen kadın. O nedenle kadınları eğitmek tarıma daha çok katkı sağlayacaktır düşüncesinden çıktı bu hareket. Kadınlar yapı olarak da öğrenmeye daha yatkın. Örneğin ben İzmir’e gittiğimde, bir anneanneyle kız torun geldi. Anneanne diyor ki “Duydun mu bunu, not ettin mi bunu?” Yazması yok, ama dört kulak dinliyor. İlginç bir şekilde, kadınların tanımlamaları da çok daha iyi erkekten. Örneğin kadınlar, “Yaprağın şurasında sarı gördüm, burasında şöyle bir şey var” gibi şeyleri çok daha iyi tarif edebiliyor.
Son olarak biraz da su konusundaki çalışmalarınıza değinebilir miyiz?
Tabii tarım için su da çok önemli. Su, gübreyle de doğrudan ilintili bir konu, çünkü su olmayınca gübre de kullanılmıyor. Su olmadığında gübre erimiyor çünkü. Onun için “Tarım’da Suyun Önemi” diye IFA’da bir çalışma başlattık. Bir kitap hazırlanıyor şimdi, profesörlerin kaleminden. Amacımız tarıma yönelik suyun toplanması ve doğru bir şekilde kullanılması gibi konularda çiftçileri bilgilendirmek. Türkiye’de, özellikle de Ege Üniversitesi’nde su üzerine çok iyi çalışmalar var. Benim amaçlarımdan biri de, Türkiye’deki profesörleri konferans gibi etkinliklerle uluslararası platforma taşımak.