Dünün Fidanları, Bugünün Ağaçları
Nihat Gökyiğit’in öncülüğünde Türkiye’de ilk kez 2005 yılında başlatılan ağaç tarımı 10. yılına ulaştı. Dikildiklerinde boyları 10-15 santimetre olan fidanlar, bugün 6-7 metre yüksekliğinde birer ağaç oldular.
Odun hammaddesi ihtiyacının karşılanması bakımından en ekonomik ve kalıcı çözüm olan ağaç tarımı, her biri hazine değerindeki doğal ormanlarımızın korunması yönünde bugüne kadar atılmış en önemli adımlardan biri.
Ağaç tarımı ya da endüstriyel orman plantasyonu, doğal ormanlar üzerindeki baskıyı azaltmak amacıyla, endüstrinin ihtiyaç duyduğu odun hammaddesinin insan eliyle yaratılan ormanlardan karşılanması anlamına geliyor. Ağaç tarımı, dünyada özellikle son 50 yılda yaygınlık kazanmış bir uygulama.
Yapılan tespitlere göre, dünya ölçeğinde orman azalması ve nüfus artışı süreçleri 1990 yılında çok kritik bir eşikten geçti. Bu tarihte, dünyada doğal ormanlarla kaplı toplam alan 3,6 milyar hektarın altına inerken, insan nüfusu da 5 milyarın üzerine çıktı. Bu eşik, doğal ormanların odun hammaddesi üretim kapasitesi ile global odun hammaddesi talebinin birbirine eşitlendiği noktayı işaret ediyordu. 1990 yılından bugüne kadar olan süreçte insan nüfusu artarken, doğal ormanlar azalmaya devam etti. Bu nedenle de, artan talebin sadece doğal ormanlardan sağlanacak odun hammaddesi ile karşılanması artık mümkün olmaktan çıktı.
Rakamlar bize, mevcut tüketim şeklinin aynen devam ettiği takdirde, doğal ormanların tüm dünyada yok olma tehlikesiyle karşı karşıya geleceğini gösteriyor. Bu nedenle, odun hammaddesinin doğal ormanlar yerine, endüstriyel plantasyonlardan karşılanması düşüncesi gün geçtikçe daha fazla kabul görüyor. Birçok ülkede hükümetlerin ağaç tarımını teşvik etmesi, büyük yatırımların bu alana yönelmesini sağladı. Klon-genetik mühendisliği ve yeni yetiştirme yöntemlerinin ağaç tarımını daha verimli hale getirmesi de konunun ticari cazibesini artırdı. Günümüzde, dünyadaki ormanların yüzde 5’ini oluşturan ağaç tarımı, odun hammadde ihtiyacının yaklaşık yüzde 35’ini karşılıyor. Özellikle Şili ve Yeni Zelanda gibi ülkelerde ağaç tarımı ciddi büyüklüklere ulaştı. Kereste ihracatının yılda 2 milyar dolara ulaştığı Şili’deki endüstriyel ağaç plantasyonları, doğal ormanlar üzerindeki baskıyı neredeyse tamamen ortadan kaldırdı.
ÇEVRE DOSTU BİR UYGULAMA
Giderek artan karbon salınımı ve yarattığı iklim değişikliğiyle mücadele açısından, yeşil örtünün genişletilmesi ve korunması birincil derecede önem taşıyor. Bu gerçeğe karşın dünyamızda her yıl Portekiz büyüklüğünde bir orman alanı kaybediliyor. Artan odun hammaddesi ihtiyacını plastik, alüminyum, çelik gibi malzemelerle karşılamaya çalışmak ise soruna bir çözüm getirmiyor. Çünkü, bu malzemeleri üretebilmek için oduna göre 6 ila 120 kat daha fazla enerji harcamak gerekiyor. Bu da, dünyamızın başına dert olan karbon emisyonunun daha da artması demek.
Odun hammaddesine olan ihtiyaç kaçak kesimlere yol açtığından, biyolojik zenginlik kaynağı olan doğal ormanlar üzerindeki baskıyı artırıyor. Bu sürecin en etkili çaresi, hızlı yetişen türlerle yapılan ağaç tarımını yaygınlaştırmak. Ağaç tarımı yatırımcılara uzun vadede kazanç sağlarken, aynı zamanda çevreye de hizmet etme fırsatı veriyor. Çevre bilinci yüksek ülkelerdeki tüketicilerin ormanlara karşı hassasiyetinin artması da ağaç tarımını teşvik ediyor.
Gerçekten de doğal ormanlara yönelik tahribatın durdurulması, çevre örgütleri tarafından birçok ülkede kitlesel kampanyalara konu ediliyor. Örneğin tüketiciler, üzerinde “doğal ormandan kesilmemiştir” ibaresi olmayan mobilyaları satın almamaları yönünde uyarılıyor. ABD’de kereste ticaretiyle uğraşan büyük firmalar, doğal ormanlardan kesilen kereste ticareti yapmayı durdurma yönünde hazırlık yapıyorlar. Aynı şekilde birçok büyük kâğıt üreticisi, hammaddelerini kendi oluşturdukları ormanlardan temin etme yoluna gidiyor.
ÜLKEMİZDEKİ DURUM
Türkiye, sahip olduğu biyolojik zenginlikler ve doğal ormanlarıyla dünyada ayrıcalıklı bir konumda bulunuyor. Orman varlığının yüzde 93’ünün doğal ormanlardan oluşması, Türkiye’yi dünyadaki birçok ülkeden ayıran bir özellik. Dolayısıyla bu ormanların sahip oldukları ekosistemle birlikte korunması, ülkemizin doğal zenginliklerinin gelecek kuşaklara bırakılması anlamında büyük önem taşıyor.
Orman Bakanlığı’nın verilerine göre Türkiye’de 21,7 milyon hektarlık alana yayılan ormanlar, ülke yüzölçümünün yüzde 27,6’sını kaplıyor. Bu ormanların yüzde 35’ini yapraklı ormanlar (meşe, kayın, kızılağaç, kestane ve gürgen gibi ağaç türleri), yüzde 54’ünü iğne yapraklı ormanlar (kızıl çam, kara çam, sarı çam, göknar, ladin ve sedir gibi ağaç türleri), yüzde 11’ini ise karışık ormanlar oluşturuyor.
Mevcut ormanların yaklaşık yüzde 40’ı verimli orman statüsünde; geri kalan yüzde 60’ı ise düşük verimli bozuk orman alanlarından oluşuyor. Hem ormancılık, hem de çevre koşullarının iyileştirilmesi açısından elbette en ideali, bu alanların yöreye uygun doğal orman ağacı türleri ile ağaçlandırılması ve yeniden verimli doğal orman formasyonuna dönüştürülmesi. Fakat böyle bir çalışmanın, mümkün olabilecek en yüksek kapasitede sürdürülse bile 60-70 yıldan önce tamamlanabilmesi mümkün değil.
Oysa ülkemizde, odun hammadesi üretim açığının 2020 yılında 42 milyon m3 düzeyine çıkması bekleniyor. Doğal ormanlarımızın odun hammaddesi üretim kapasitesi ise en çok 15 milyon m3/yıl düzeyinde. Dolayısıyla, hızla artan odun hammaddesi talebini karşılayabilmek için, kısa dönemde odun üretimini artıracak ve sorunlarımızı hafifletecek bir çözüme ihtiyaç duyuluyor. Bu konuda yapılan tüm araştırmalar, tek bir doğruyu işaret ediyor: Türkiye’nin şartlarına uygun, hızlı gelişen orman ağacı türleri ile endüstriyel plantasyonlar tesis etmek.
AĞAÇ TARIMINA YÖNELİK İLK GİRİŞİMLER VE ENAT’IN KURULUŞU
Dünyadaki başarılı uygulamalarına karşın ağaç tarımı, yakın zamana kadar Türkiye’de ilgi uyandırmamış bir konuydu. Orman Bakanlığı tarafından bu yönde yapılan çalışmalar da sadece araştırma ve deneme düzeyinde kalmıştı.
Bu yöndeki ilk adım, bir TEMA projesi olarak 2003 yılında uluslararası bir konferans düzenlenmesiyle atıldı. Bu konferansa Orman Bakanlığı’ndan yetkililerin ve çeşitli üniversitelerden uzmanların yanı sıra Avustralya, Yeni Zelanda, Finlandiya, Almanya, Şili ve Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nden temsilciler de katıldı. Konferans sonunda, Türkiye’de ağaç tarımı olanaklarını incelemek üzere dört kişilik bir İzleme Komitesi kuruldu. Bu dört kişiden biri de, TEMA Vakfı Onursal Başkanı ve ANG Vakfı’nın kurucusu Nihat Gökyiğit’ti. Gökyiğit’e göre konunun, bu işi endüstri haline getiren ülkelerde olduğu gibi “özel sektör dinamizminde” ele alınması gerekliydi.
Nihat Gökyiğit, İzleme Komitesi’nin yaptığı çalışmaların değerlendirileceği 2004 yılındaki son toplantıya, kurulması planlanan Endüstriyel Ağaç Tarımı (ENAT) şirketine hissedar olabilecek, sektörle ilgili 100 kadar işadamını da davet etmişti. Gökyiğit, toplantıda yaptığı konuşmada, 20 yıl boyunca hiçbir getiri sağlamayacak böyle bir yatırıma soğuk bakan işadamlarına şöyle sesleniyordu:
Bu işe bir yerden başlamazsak, ormanların tahribi daha çok yirmi seneler devam eder. Bugün aranızdan hiçbir iştirakçi çıkmasa bile, ben kalan servetimi yatırarak bu işe başlamayı aklıma koydum. Ancak bu girişime, geniş katılımla iş dünyasının sahip çıkmasında yarar görüyorum.
O gün, 22 işadamı, şirketin iştirak taahhüdünü imzaladı. Böylece ağaç tarımının Türkiye’deki ilk uygulayıcısı olan ENAT, 2005 yılında, 26 kurucu ortak ve 2 milyon TL sermayeyle resmen faaliyetlerine başladı.
Şirketin önündeki en önemli sorun, arazi teminiydi. Bu konuda, ANG Vakfı’nın desteğiyle çeşitli bölgelerde araştırmalar yapıldı. Sonunda, ilk arazinin Bursa’nın Karacabey ilçesine bağlı Kıranlar Köyü yakınlarında alınmasına karar verildi. Yine yapılan araştırmalarla, dikilecek ağaç türleri de saptanmıştı. Buna göre Karadeniz Bölgesi için kızılağaç, Marmara Bölgesi için sahil çamı, Akdeniz Bölgesi için ise kızıl çam en uygun türler olarak belirlenmişti. İlk dikim çalışmalarına 2005 yılında başlandı. Karacabey’de düzenlenen törenle, ilk etapta 50 bin sahil çamı toprakla buluştu. Ardından 2006 yılında, hazırlık çalışmaları tamamlanan 1.200 dönüm arazide 313 bin sahil çamı fidanı dikildi.
ENAT kurulurken, her yıl en az 1.000 dönüm arazide ağaçlandırma yapılması planlanmıştı. Ancak uygulama başladıktan sonra, önceden öngörülmeyen bazı zorluklar baş gösterdi. Arazi temini, bunların başında geliyordu. Özellikle bozuk orman arazilerinin tahsisinde, yöre halkının ciddi itirazlarıyla karşılaşılıyordu. Bazı çevrelerde, ENAT’ın asıl maksadının ağaçlandırma değil, araziyi kapatmak olduğu konuşuluyor, köylülere bu girişime karşı çıkmaları yönünde telkinlerde bulunuluyordu. Hiç kimse bir şirketin, 20 yıl boyunca para kazanmadan ağaçlandırma yapacağına inanmak istemiyordu.
Ancak ENAT’ın ağaçlandırma çalışmalarına ciddiyetle devam etmesi ve ağaç tarımı kavramının ısrarlı bir şekilde yöneticilere ve yerel halka anlatılması, bu konudaki tereddütlerin yavaş yavaş ortadan kalkmasını sağladı. Yönetmeliklerle ilgili bazı yasal zorluklar da, yine ısrarlı bir bilgilendirme çalışması ve yöneticilerin saha uygulamalarını görmesinin sağlanması ile yavaş yavaş ortadan kaldırıldı. Sonunda, 2013 yılından itibaren, ağaç tarımının çok daha yaygın bir şekilde yapılmasına izin veren yasal bir platform oluşturulmuş oldu.
ENAT, ağaç dikimi gerçekleştirdiği bölgelerde sosyal projelere de imza atarak, halkın desteğini kazandı. Ağaçlandırma ve bakım işleri için gereken işgücünün köylerden temin edilmesi sayesinde yöre halkına ek bir gelir imkânı sağlandı; ayrıca arıcılık gibi bazı ek gelir kaynaklarının yaratılmasına destek verildi. Bu gibi sosyal faydalar, şirketin faaliyet gösterdiği bölgelerde güven ve itibar kazanmasını sağladı.
İlk ağaç dikiminin gerçekleştirildiği 2005 yılından 2014 yılına kadar, toplam 12.500 dönüm arazide 2 milyondan fazla fidan dikimi gerçekleştirildi. Bugün çalışmalar, her yıl 2.000 dönüm yeni alana 300 bin fidan dikimi hedefiyle devam ediyor. Dikildiklerinde boyları 10-15 cm olan fidanlar, bugün 6-7 metre yüksekliğe ulaşmış durumdalar. İlk boşaltma kesiminin ise, ilk fidan dikiminin 18’inci ve Cumhuriyetin 100’üncü yılı olan 2023’te yapılması hedefleniyor.