Çiftçi Geleceğini Yakıyor

Anız yakılması insan ve diğer canlıların sağlığı, toprak kalitesi, çiftçi geliri ve iklim değişimleri bakımından büyük zararlar yaratıyor.

Haziran ayının ilk haftasında buğday hasadıyla birlikte tüm Çukurova’yı kara bulutlar kaplıyor. Çiftçilerimiz buğday hasadından sonra kalan anızı (toprak üstü sap-saman ve toprak altı kök) yakarak kendince tarlasını ikinci ekime hazır hale getirmeye çalışıyor. Havanın sıcaklığı ve %70-80’lere ulaşan nemle kentin üzerine karabasan gibi çöken dumanlar yaklaşık 10-12 gün sürüyor. Aynı durum, birinci ve ikinci ürün mısır hasatı sonrasında da yaşanıyor. Eğer mısır birinci ürünse, yani ilkbaharda ekilmişse Ağustos’ta, ikinci ürün ise Ekim ayında anız yakımı oluşuyor. Son yıllarda ikinci ürün yetiştiriciliğinin yaygınlaşması nedeniyle Çukurovalılar bu kâbusu sürekli yaşıyor. Çarpık kentleşmenin de etkisiyle ovadan Toroslar’a doğru savrulan yanmış anız parçaları evlerin balkonuna, teraslara, hatta evlerin içine kadar nüfuz ediyor. Özellikle mısır anızı parçacıkları daha iri olduğundan ciddi çevre ve sağlık sorunları yaratıyor.

Boğucu, genzimizi yakan bir hava ve çevre kirliliğinin yanı sıra asıl trajedi topraklarımızda yaşanıyor. Çünkü tarlanın sürülmesi kolaylaşsın diye anızın yakılması halinde toprak katmanının en verimli ve canlı kısmı olan ilk 20 santimetrelik üst kısmı –ki burada çoğunlukla bitki kökleri ve organik maddeler bulunuyor– yanarak toprağı verimsizleştiriyor. Özellikle bitki gelişiminin önemli kısmı bu katmanda sağlanıyor ve tüm dünyada tarım yapılabilen toprakların yalnızca %10’luk bir kısmı 1. sınıf tarım arazisi kategorisinde yer alıyor. Verimli tarım topraklarının yakılması ile, aslında bir bütün olarak insanlığın gıda kaynağı yakılmış oluyor.

Anızın yakılması toprakların işlenmesini kolaylaştırsa da, çevreye ve toplum sağlığına ciddi zararlar veriyor. Anız yangını ile oluşan alevler, kuru bitki atıklarının miktarına bağlı olarak yer yer metrelerce yüksekliğe ulaşabiliyor. Hızla yayılan alevler bazen anız yakılan alanın çevresindeki sebze ve meyve bahçelerine de ciddi zararlar veriyor. Söz konusu yangınlardan etkilenen meyve ağaçları canlılıklarını tamamen ya da kısmen kaybedebiliyor. Bu ağaçların tekrar canlılıklarına kavuşması için 3-5 yıl gibi uzun bir sürenin geçmesi gerekebiliyor. Çiftçinin yılda bir defa ürün aldığı ve bütün gelirinin bu ürüne bağlı olduğu dikkate alınırsa, çiftçinin 3-5 yıl gibi bir süre boyunca gelirsiz kalması onun büyük zarara uğraması, hatta iflas etmesi anlamına geliyor.

Her bakımdan zarar

Bu önemli konuyu birkaç açıdan irdelemek gerekir. Çukurova’da buğday ve mısır hasadı sonrasında toprakta kalan anızların yakılması toprağın verimini düşürdüğü gibi çevreyi kirletmekte, iklim değişimlerine neden olan karbondioksitin atmosfere salınmasına neden olmakta ve toplum sağlığına da olumsuz etki etmektedir. Anız yakılması olayı, çiftçimizin gündemine ikinci ürün yetiştiriciliği ile girmiştir. Çiftçi ikinci ürünü ekebilmek için buğday hasadı sonrası hızla topraklarını işlemek ve tohum yatağını hazırlamak istemektedir. Hasat sorası gerek yüzeyde kalan bitki atıkları ve gerekse bitki köklerinin yarattığı sertleşmiş toprak yapıları (kesekler) toprak işlemesini kısmen sınırlamaktadır. Toprak işleme makinelerinin zorlanması ve daha fazla yakıt tüketmesi, çiftçiyi kısa yoldan anız yakmaya teşvik etmektedir. Çiftçinin kendince en pratik yöntem olan anız yakmaya yönelmesi, farkında olmadan doğa ve insan yaşamına çok ciddi zarar vermektedir.

Doğanın en büyük yaşayan canlı organı, insanlığın gıda kaynağı ve yaşamın güvencesi olan toprak, eşsiz bir kapasiteye sahiptir. Toprağın gıdası ise anız ve diğer organik kaynaklı atıklardır. Anız ve diğer organik bileşenlerin (canlı cansız organik unsurlar) yakılması ile toprak gıdasız bırakılmakta ve verimsizleştirilmektedir. Çiftçimizin farkına varmadan yaktığı anızın verdiği zarar bu bağlamda maddi olarak hesaplanamayacak denli büyüktür. Buğday ve mısır anızlarının yakılmasıyla yalnız toprak organik maddesi değil, ayrıca zararlı böcekleri yiyen, yumurtalarına zarar veren ve onları hastalandıran doğal biyolojik mücadele ajanları da yok edilmektedir. Bu bağlamda doğal koruma mekanizmalarının önemi mutlaka dikkate alınmalı ve korunmalıdır.

Çukurova’da yanan anız dumanı ve külleri toplum sağlığını tehdit ediyor 

Uzun zamandır anız yakılmaması konusunda yapılan tüm uyarı ve cezai uygulamalara rağmen çiftçilerimiz anız yakmaya devam ediyor. Verilen 42 TL’lik ceza ise bunu engellemek için yeterli değil. Son zamanlarda Çukurova Bölgesi’nde çiftçilerin tarlalarındaki anızlarını yakması ile Adana kentinin üzerini kaplayan sis ve duman nefes almayı güçleştiriyor. Bütün bir kent sis, duman ve mısır bitkisinin yanan küllerine teslim olmuş durumda. Adana’da basına yansıyan görüntülerden de görüleceği gibi dört bir yandan dumanlar tütüyor. Mısır bitkisinin derin kök yapısı nedeniyle yangın toprak altında birkaç gün devam ettiği için duman ve külün etkisi uzun süre hissediliyor.

Türkiye toprakları organik madde yönünden fakir topraklar

Türkiye’nin tarım arazilerindeki organik madde içeriği, iklimin etkisi, ağır toprak işleme aletleri kullanılması, anız yakılması ve diğer tarım-toprak tekniklerinin olumsuz sonucu olarak yaklaşık %1,5’e kadar gerilemiş ve önemli oranda fakir toprak sınıfına girmiştir. Türkiye topraklarının %75’inin organik madde bakımından yetersiz olduğu artık dünya ölçeğinde bilinmektedir. Anız yakımı sırasında toprağın doğal işleyicileri olan böcek, larva, solucan ve sürüngenler öldüğü için toprağın yapısı daha da fakirleşmekte ve topraktaki karbon-azot dengesi bozulmaktadır.

Ekonomiye de, çevreye de zarar

Tarım arazilerinde anız yakılmasıyla oluşan yüksek ısının topraktaki organik bileşikleri topraktan uzaklaştırdığı ve buna bağlı olarak toprak ve ürün kalitesinde düşüşlere neden olduğu artık biliniyor. Bunun sonucu çiftçiler daha fazla gübre kullanmak zorunda kalıyor ve gübre kullanımının artışıyla birlikte çiftçilerin ekonomik anlamda giderleri de artıyor.

Bugün iklim değişimine neden olan atmosferdeki karbondioksidin yer yüzeyinde tutulduğu en büyük organ topraktır. Yakılan anızın küresel ısınma üzerinde ciddi etkisi bulunuyor. Anız yakımı ile çok yüksek oranda karbondioksit atmosfere salınarak küresel iklim değişimi tetiklenmiş oluyor. İklim değişimleri ise bize sonradan aşırı yağışlar, seller, fırtınalar, susuzluk, aşırı ısınmalar, mevsimsel sarkmalar, gıda kalitesinin bozulması, hastalık, zararlılar ve toplum sağlığındaki bozulma şeklinde geri dönüyor. Bu uygulamayla birlikte atmosfer, toprak ve su kirleniyor.

Kendi ellerimizle yakarak öldürdüğümüz topraklarımızın korunması için ne yapabiliriz? Ne yapmalıyız?

1. Devlet çiftçiye mazot ve ekipman desteği sağlamalı

Anız yakılmasını önlemek için “yasaklar yerine” devlet tarafından çeşitli teşvikler uygulanması ve çiftçilere konunun ciddiyetinin anlatılması daha ikna edici olacaktır. Topraktaki anızları karıştırıcı ekipmanlar açısından çiftçiye kredi desteklerinin verilmesi önemlidir. Çiftçiler için toprak işlemede karşılaştığı en ciddi sorunların başında petrol gideri gelmektedir. Kullanılan mazotun pahalı olması çiftçiyi kolay yoldan anız yakmaya yönelttiği için çiftçilere ucuz mazot desteği verilmelidir. Çiftçinin ek giderinin karşılanması tarımımız ve ekolojimiz için büyük yarar sağlayacaktır.

2. Toprak işleme yöntemimiz değiştirilmeli

Buğday hasadı yapıldıktan sonra toprak nemini koruyorken zaman kaybetmeden toprağın sürülmesi daha kolay olabilir. Eğer doğrudan büyük sürüm yapılmayacaksa, yüzeyde kalan anızların sapları toprağa karıştırılarak toprakla bütünleşmesi sağlanabilir.

3. Çiftçi ile iletişim ve eğitim önemli

Çiftçiler buğday ve mısır anızı yakmak yerine değişik tekniklerle anızları toplayıp samana dönüştürerek buğday ve mısır geliri kadar ek gelir sağlayabilirler. Ayrıca hasattan sonra anızların özel ekipmanlar yardımıyla parçalanarak toprağa karıştırılması en doğru ve kullanılabilir yöntemdir. Anız yakılmasıyla biz topraklarımızı farkına varmadan elden çıkarmış oluyoruz. Anız yakma işlemiyle her ekimde, bir önceki ekimden daha fazla gübre kullanmak zorunda kalıyoruz. Topraklarımızın kalitesi ve verimi düşüyor. “Anız yakmak değil anızı toprakta tutmamız gerek” anlayışını çiftçimize kazandırmalıyız. Bilinçli çiftçi toprağını korur ve uzun soluklu çıkarını düşünür. Ancak ülkemizde çiftçilerimiz basit bir maliyet hesabı ile topraklarını ve doğalarını fakirleştirmektedir. İlgili kamu kuruluşları ile araştırma birimlerinin birlikte, bütünsel bir yaklaşımla topraklarımızı ve iklimimizi korumamız konusunda çalışması gerekir. Konunun uygun dille ve teknikle anlatılması ile sorunun büyük oranda çözüleceğine inanıyorum.

Cezalar arttırılmalı, ancak çiftçi desteklenmeli ve eğitilmeli

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yayımladığı tebliğe göre, anız yakanlara dekar başına 38 lira idari para cezası uygulanıyor. Anızların orman ve sulak alanlara bitişik yerler ile yerleşim alanlarında yakılması halinde bu ceza 5 kat artırılıyor. Üreticilere, anız yakmanın yasak olduğu kesin olarak anlatılmalı ve yakılan anızlardan tarla sahibi sorumlu tutulmalı. Cezalar ağırlaştırılmalı. Ayrıca üreticilerimizin toprağı yakmaması için bir eğitim seferberliği başlatılmalı ve teşvikler artırılmalıdır.

Sonuç olarak…

Toprağın verimliğinin korunması kesinlikle anız yakma alışkanlığının bırakılmasına bağlıdır. Sürdürülebilir bir tarımsal üretim için mutlaka anız yakılması yasaklanmalı ve bunun için çiftçi ile elbirliği içinde onların talepleri giderilirken caydırıcı önelimler alınmalıdır.

Hasat sırasında biçerdöver operatörlerince olabildiğince tablanın alçaktan (10–15 cm) tutularak hasat yapılması istenmeli ve teşvik edilmeli. Toprak işleme tav kaybolmadan (gölge tavında) veya sonbahar yağışlarından sonra mümkünse toprağın durumuna göre ayarlı uygun bir soklu pullukla veya diğer uygun toprak işleme aletleri ile yapılmalı ve anız toprağa karıştırmalıdır.