Dünya Sulak Alanlar Günü
Yeryüzünün en zengin ve en üretken ekosistemlerini oluşturan sulak alanlar, yalnız bulundukları ülkenin değil, tüm dünyanın doğal zenginlik müzeleri. Sulak alanlar yok olurken sadece ekosistemler değil, çevresindeki sosyoekonomik ve sosyokültürel yaşam da yok oluyor.
2 Şubat tarihi, sulak alanların korunmasının önemine kamuoyunun dikkatini çekmek için 1997 yılından bu yana Dünya Sulak Alanlar Günü olarak kutlanıyor.
Ramsar Sözleşmesi olarak bilinen Sulak Alanların Korunması Sözleşmesi, 1971’de İran’ın Ramsar kentinde imzalandı. Sözleşmenin yapıldığı 2 Şubat tarihi, sulak alanların korunmasının önemine kamuoyunun dikkatini çekmek için 1997 yılından bu yana, Dünya Sulak Alanlar Günü olarak kutlanıyor.
Türkiye, Ramsar Sözleşmesi’ne 17 Mayıs 1994’te resmen taraf oldu. Bugüne kadar Sultan Sazlığı, Seyfe Gölü, Burdur Gölü, Manyas (Kuş) Gölü, Göksu Deltası, Akyatan Lagünü, Kızılırmak Deltası, Uluabat Gölü, Gediz Deltası, Yumurtalık Lagünü, Meke Gölü, Kızören Obruğu, Kuyucuk Gölü ve Nemrut Gölü olmak üzere 14 sulak alan sözleşme listesine dahil edildi. Uluslararası öneme sahip bu alanlarla birlikte Türkiye’de toplam 2.155.045 hektar alanı kaplayan, 135 sulak alan bulunuyor.
Ayrıca Ramsar Sözleşmesi uyarınca hazırlanan ve 17 Mayıs 2005 tarih ve 25818 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği bağlamında; sulak alanlarla ilgili konuların görüşülerek karara bağlandığı, koruma bölgelerinin ve yönetim planlarının onaylandığı ve uygulamalarının izlendiği, ulusal ve uluslararası gerekli işbirliği ve koordinasyon çalışmalarının yapıldığı Ulusal Sulak Alan Komisyonu kuruldu. Yine aynı yönetmelikle uluslararası öneme sahip sulak alanların bulunduğu illerde, Yerel Sulak Alan Komisyonu kurulması öngörüldü.
Sulak alanlar nedir?
Doğal veya yapay, devamlı veya geçici, suları durgun veya akıntılı, tatlı, acı veya tuzlu, tüm sığ göl, lagün, delta ve korunaklı kıyılar sulak alan olarak nitelendiriliyor. Sulak alanlar, yerli ve kıtadan kıtaya göç eden milyonlarca göçmen kuşun, okyanusları aşmadan önce yumurtlama, yavru çıkarma ve mevsimlik yaşama yerleri olduğu için, ekolojik açıdan son derece önemli habitatlar. Ülke geneline ve bulunduğu yörenin insanlarına geniş yelpazede yararlılık sağlayan sulak alanların önemi şöyle özetlenebilir:
Yeraltı suyu deşarjı, taşkın kontrolü ve taban suyunun dengede tutulması gibi işlevleriyle su rejiminin dengelenmesine katkı sağlarlar.
Bulundukları çevrenin nem oranını yükselterek, başta yağış ve sıcaklık olmak üzere iklim elemanları üzerine olumlu etki yaparlar.
Tortu ve zehirli maddeleri alıkoyarak ve besin maddelerini kullanarak suyu temizlerler. Özellikle suların yoğun olduğu sulak alanlar, atık sulardaki organik ve inorganik maddelerin arıtılmasında önemli rol oynarlar.
Tropik ormanlarla birlikte en fazla biyolojik üretim yapan ekosistemlerdir.
Yüz binlerce yıllık doğal süreçler sonucu meydana gelen sulak alanlar, ortama karakterize olmuş zengin bitki ve hayvan türleri ile yoğun organizma koleksiyonuna sahip olduklarından, yeryüzünün en önemli genetik rezervleri olma özelliğini barındırırlar.
Sulak alanlar başta balıkçılık olmak üzere, hayvancılık, sazlıklardan doğrudan yararlanma ve rekreasyon etkileri nedeniyle yüksek ekonomik değer içerirler.
Toplam 457 kuş türünün bulunduğu ülkemizdeki sulak alanlar, özellikle göçmen türler için yaşamsal öneme sahip. Ülkemizdeki sulak alanların uluslararası düzeyde önem taşımasının temel bir nedeni; Batı Palearktik Bölge’deki kuş göç yollarından en önemli ikisinin Türkiye üzerinden geçmesi. Bunlardan biri, Doğu Karadeniz Bölgesi’nden Türkiye’ye giren Çoruh Vadisi Göç Rotası; diğeri ise Karadeniz’in batısında Trakya üzerinden ülkemize girerek İstanbul Boğazı üzerinden Anadolu’ya geçen “Boğaziçi Göç Rotası”.
Sulak alanların yok olması ekosistemin bozulması demek
Türkiye’deki sulak alanların büyük çoğunluğunda, bu alanları besleyen kaynaklar üzerine baraj yapılması; yönlerinin değiştirilmesi ve sistemden aşırı miktarda su alınması; tarımsal, evsel ve endüstriyel atıklardan kaynaklanan kirlenme sonucu su niteliğinin bozulması; tarımsal alanlar ve yerleşim bölgeleri açmak amacıyla sulak alanların kurutulması ve doldurulması; yasadışı ve aşırı balık avlanması; kuşların, sürüngenlerin ve bunların yavrularının yasadışı olarak avlanması ya da yumurtalarının toplanması; aşırı otlatma; su bitkilerinin sökümü; sazların yakılması ve denetimsiz saz kesimi; lagünlerin yavru balık yetiştirme alanı olarak kullanımı; yabancı türlerin ortama katılması; ikinci konut ve turizm; sedimantasyon gibi nedenlerle önemli kayıplar yaşanıyor.
Küresel ısınma ve beraberinde getirdiği kuraklık, insan kaynaklı tehditlerle beraber, su kaynaklarımızı ve sulak alanlarımızı geri dönülmez bir noktaya getiriyor. Bu sebeple Dünya Sulak Alanlar Günü’nde toplumu bilinçlendirmek, büyük önem taşıyor.
Ülkemizde, en fazla su tarım sektöründe kullanılıyor (yüzde 73) ve bu sektörde suyu verimli kullanan modern sulama yöntemleri (damla veya yağmurlama) yaygın değil. Kentsel, endüstriyel ve tarımsal nedenlerle su kalitesinin düşmesi de bir başka risk. Türkiye’deki bin 396 belediyeden sadece 296’sının atık su arıtma tesisi var. Su kirliliği, yalnız biyolojik çeşitliliği değil aynı zamanda geçimleri suya bağlı çok sayıda insanı da doğrudan etkiliyor.
Sürdürülebilir olmayan su altyapı projeleri (enerji, sulama, içme suyu temini veya taşkın kontrol amaçlı yapılar) hidrolojik sistemleri doğrudan etkiliyor ve bazı durumlarda dere ve sulak alanların yok olmasıyla sonuçlanıyor. Bu tür müdahaleler ekonomik, ekolojik ve sosyal sorunlara yol açıyor.